Bismillahirrahmanirrahim

“Benim kabrimi gayet gizli bir yerde, bir iki talebemden başka hiç kimse bilmemek lâzım geliyor. Bunu vasiyet ediyorum. Çünkü, dünyada sohbetten beni men eden bir hakikat, elbette vefatımdan sonra da o hakikat bu surette beni mecbur ediyor.”

Biz de Üstadımızdan sorduk:

“Kabri ziyarete gelenler Fatiha okur, hayır kazanır. Acaba siz ne hikmete binaen kabrinizi ziyaret etmeyi men ediyorsunuz?”

Cevaben Üstadımız dedi ki:

Bu dehşetli zamanda,
eski zamandaki firavunların dünyevî şan ve şeref arzusuyla heykeller ve resimler ve mumyalarla nazar-ı beşeri kendilerine çevirmeleri gibi,
enaniyet ve benlik, verdiği gafletle, heykeller ve resimler ve gazetelerle nazarları, mânâ-yı harfîden mânâ-yı ismiyle tamamen kendilerine çevirtmeleri
ve uhrevî istikbalden ziyade dünyevî istikbali hayal edinmiş olmaları ile,
eski zamandaki lillâh için ziyarete mukabil, ehl-i dünya kısmen bu hakikate muhalif olarak mevtanın dünyevî şan ve şerefine ziyade ehemmiyet verir. Öyle ziyaret ediyorlar.
Ben de Risale-i Nur’daki âzamî ihlâsı kırmamak için ve o ihlâsın sırrıyla, kabrimi bildirmemeyi vasiyet ediyorum.
Hem şarkta, hem garpta, hem kim olursa olsun, okudukları Fatihalar o ruha gider.

Dünyada beni sohbetten men eden bir hakikat,
elbette vefatımdan sonra da o hakikat bu suretle, beni sevap cihetiyle değil, dünya cihetiyle men etmeye mecbur edecek” dedi. (Emirdağ Lâhikası)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:
ENÂNİYET : Benlik, gurur.
LİLLÂH : Allah için.
MÂNÂ-İ HARFÎ : Birşeyin Yaratıcısına bakan, onu târif eden ve tanıtan mânâsı.
MÂNÂ-İ İSMÎ : Birşeyin bizzat kendisine bakan ve kendisini tanıtan mânâsı.
MEVTÂ : Ölü.
NAZAR-I BEŞER : İnsanın bakışı, insanın gözü.
UHREVÎ : Ahirete dâir, öteki dünyaya âit.