Kalbin afetlerinin büyüklerinden birisi de ‘ucub’, yani insanın kendisini beğenmesidir. İnsan ne ile ucuplanır? Kimileri namazıyla, kimileri Kur’an okumasıyla, kimileri hitabetiyle, kimileri ilmiyle ve yaptığı zikriyle. Yani salih amelleriyle ucuplanır! Oysa insana bütün bunları veren Allahu Zülcelal’dir. Ama ucub sahibi vereni görmez ve bütün bunların kendisinden olduğunu zanneder.
Ucub sahipleri, genelde hastalıklarının farkında olmazlar. Bir insan kendisinde bulunan ucub hastalığından habersiz ise ne kadar taat ve ibadet, hayır ve hasenat yaparsa yapsın, kendisini zengin zanneden, zavallı bir fakirdir. Çünkü kalpte bulunan ucub, aynen ateşin odunları yakıp kül ettiği gibi hayır ve hasenatını, taat ve ibadetini mahveder.
Nitekim Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, bir hadisi şerifte şöyle buyurmuştur; “Başka hiçbir günah işlemeseniz bile, ucub yapmanız sizin için yeterli bir günahtır.” (İbn Hıbban, Bezzar)
Ucub öyle bir hastalıktır ki insanın üzerinden Allahu Zülcelal’in tevfikini (yardımını) kaldırır ve her ameline şeytanı ortak yapar. Hâlbuki yememiz, içmemiz, hastalığımız, ölümümüz, kısaca her şeyimiz Allahu Zülcelal’in elindedir. Onun karşısında herkes fakir ve güçsüz durumdadır. O’nun huzurunda, nasıl kendimizi beğenebiliriz ki!
Ayrıca ucub, riyâ yapmaya da yol açar. Çünkü amelini beğenen bir kimse, onu başkalarına da gösterip onların hayranlığını kazanmak ister. Bu yüzden, insanın kendi amelini daima kusurlu görmesi ve nefsini hata sahibi bilmesi lâzımdır.
kaynak:gülistan dergisi