Bugün bir mübarek Kur’an Sevdalısı; Onu anlatmaya ehil olmadığımdan,İktibaslar İle Sizleri Baş başa Bırakırken, Rabbimden , mübareğin himmet ve teveccühünden mahrum eylememesini diliyor,O’ndan ve hizmetlerinden razı olmasını diliyorum.
Nakşi tarikatının Müceddidlerinden olan Süleyman Hilmi Tunahan (K.S) Hazretleri, Osmanlının son dönemi ile, cumhuriyetin ilk yılları arası (1888-1959) yaşamış; kendisini Ümmet-i Muhammedin kurtuluşa ermesine vakfetmiş ve bir ömür boyu bu uğurda mücadele vermiş, çok büyük sıkıntılara ve takibatlara düçar olmuş bir Varis-i Nebidir.
Süleyman Efendi, zülcenaheyn, zahiri ve batıni ilimlerde yed-i tula sahibi, müstesna bir zattır. Yetmiş bir yıllık bütün ömründe islami hizmetlerle meşgul oldu. Mutasavvıflığı ve manevi irşad vazifesi yanında, islam dinini yeryüzünden kaldırmak isteyenlerle hiç korkmadan ve yılmadan mücadele etti, talebe yetiştirdi, islamı yıkmak isteyen bütün şer cereyanlara meydan okudu, son nefesini de bu yolda verdi.
Zamanımızda çok yakın bir zamanda yaşamasına rağmen malesef birçokları o muhterem zatı layıkıyla tanıyamadı, bazıları da menfi düşünceli kimselerin maksatlı dedi kodu ve iftiralarının neticesinde yanlış tanıdı. Bütün bir ömrü islama adamış olan ve “Hizmetler muvaffak olsun da, isterse bizim yerimiz caminin papuçluğu olsun” diyen o mütevazi şahsiyeti anlayabildiğimiz kadar ele alıp tanıtmaya çalışacağız. Bunu hakkıyla yapabiliriz demek büyük bir cür’etkarlık olur. Ama elimizden geldiğince o zatı hizmetleri ve gayretleriyle efkarı umumiyyeye tanıtabilirsek, kendimizi bahtiyar sayarız.
Cenabu Hak rızasına muvafık kılsın.(Amin)
SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN (K.S)
HAZRETLERİNİN HAYATI VE HİZMETLERİ
Süleyman Efendi’nin Doğumu
Süleyman Hilmi Tunahan Efendi 1888(1304) yılında Silistre’de dünyaya gelmiştir. Ceddi İdris bey’e dayanan bir ailedendir. İdris Bey, Fatih Sultan Mehmet Han tarafından Tuna Han’ı nasbedilmiş ve üstelik kendisine kız kardeşi tezvic edilmiş bir zattır. Süleyman Efendi’nin dedeleri, Kaymak Hafız namı ile maruf bir zat olup 110 yaşına doğru vefat etmiştir. Pederleri Hocazade Osman Efendi ise, tahsilini İstanbul’da tamamlayıp yine vatanı olan Silistre’ye dönmüş ve orada Satırlı Medresesi’nde yıllarca müderrislik yapmış maruf bir dersiamdır.
Süleyman Efendi’nin Pederleri Osman Efendi takva sahibi bir insandı. Gönlü ilahi ürperişlerle titrer, dudakları hep Allah’ı zikr ederdi. Ömür trenini şeriat rayları üzerinde yürütür, Sünnet-i seniyyeyi kendisine rehber edinirdi. Bu güzel hallerinin ilahi mükafatını almakta gecikmeyecekti. Şöyle ki;
Gençlik yıllarındaydı.. Osmanlı payitahtı güzel İstanbul’da okuyordu. İşte bu demlerde bir gece bir rüya gördü. Rüyasında göğsünden bir ışık parçası koparak yükselmeye başladı. Yükseldi, yükseldi, yükseldi... Yükseldikçe parladı, ışıltısı arttıkça yükseldi. Ta ki, bütün dünyayı ve belki de dünyaları aydınlatana kadar.
Osman Efendi gördüğü bu rüya ile irkiliyor. Kalbi sanki göğsünü yarıp dışarı fırlayacaktır. Yatağının içine oturmuş, biraz önce gördüğü rüyayı yorumlamaya çalışıyor, kendi vücudundan çıkıp yükselen ışığın ne olabileceğine dair kafa yoruyordu. En sonunda bu rüyayı kendi sulbünden gelecek ve cihana İslamı yayacak, çevresini manen ve maddeten aydınlatacak hayırlı bir evlada yoruyor.
İstanbul’da medrese talebelerinden bir delikanlı olan Osman Efendi, tahsil hayatını tamamladıktan sonra, memleketi olan Silistre’ye döndü. Satırlı Medresesinde müderrisliğe başladı.
Osman Efendi Satırlı Medresesinde Müderrisliğe devam ederken bir taraftan da yıllar önce gördüğü rüyaya- hayırlı evlada- nail olmak için saliha bir kız araştırıyor. Nihayet Hatice isminde bir kızla dünyaevine giriyor.
Allah kendisine 4 erkek evlat bahşetti. O da bunlara, sırasıyla, Fehim, Süleyman Hilmi, İbrahim ve Halil isimlerini verdi.
Çocuklar büyüyor, Osman Efendi de, rüyada kendisine işaret edilenin hangisi olduğunu anlayabilmek için merak ve ilgiyle onların hal ve tavırlarını izliyordu.
Osman Efendi Silistre Satırlı Medresesinde müderris olduğundan, çocuklarının ilk tahsillerini de kendisi vermektedir. Bu ilk tahsil sırasında 1304 doğumlu Süleyman Hilmi, zeka, anlayış, öğrenme kabiliyeti ve bilhassa sofuluğuyla günden güne tebarüz etmekte, zamanla diğer kardeşlerinden “farklı” olduğunu hissettirmektedir.
Osman Efendi rüyada kendisine işaret edilen evladının Süleyman Hilmi olduğunu keşfetmiş bulunmaktadır. Bütün ümidini Süleyman Efendiye bağlamıştı. Bunun tabii bir neticesi olarak da Süleyman Efendi Satırlı Medresesinin ilk yıllarındayken,Osman Efendi ona ihtiramla muamele eder, O içeri girdiği vakit “buyurun Süleyman Efendi oğlum” diyerek ayağa kalkmakta ve ona ta’zim göstermektedir. Süleyman Efendi ise, bundan son derece sıkılıp utanmaktadır. O yüzden, babası meşgulken, mesela kahve yapmak için mangala cezve sürdüğünde yahut arkası dönükken, aniden ve hissettirmeden içeri girmektedir.
Bu arada Osman Efendi, nasihatlarıyla oğlunun daha iyi olmasını çalışmakta, her fırsatta ona bir şeyler öğretmeye gayret etmektedir.
Bir gün birlikte giderlerken, bir manda yavrusunun, körpe bir fidana sürtünmekte ve onu hırpalamakta olduğunu görürler. Osman Efendi “Süleyman, koş o manda yavrusunu fidanın yanından kov” der. O da gider, manda yavrusunu uzaklaştırır. Bunun üzerine babası “Oğlum, ağzı dili olmayan canlılara yapılan iyilik de bir sadakadır”der.
Süleyman Efendinin soyu ilmiyyun sınıfından idi. Ceddi İdris Bey’e dayanan şerefli ve soylu bir ailenin çocuğudur. Süleyman Efendinin büyük dedeleri İdris Bey’in Tuna’ya Han olarak nasbedilmesi ise şöyle olmuştur. Fatih Sultan Mehmet Han Hazretleri, padişahlığı zamanında Rasül-ü Zişan Efendimize fart-ı muhabbetlerinden dolayı yeryüzünde Evlad-ı Rasülden kimler kalmıştır diye araştırmışlar. Araştırma sonucu Türkistan da şeceresine hiç şaibe karışmamış olduğunu tesbit ettikleri İdris Bey’i bulunca, kendi kız kardeşi ile onu evlendirerek Tuna havalisinin Hanı olarak nasbetmiştir ve o havalinin vergi vesair mükellefiyetini tedvir için onu vazifelendirmiştir. İdris Bey ve kendinden sonraki ahfadları bu vazifeyi yürütmüşlerdir. Süleyman Efendinin muhterem babası Osman Beye kadar bu durum devam etmiştir.[Only Registered Users Can See Links. Click Here To Register...] Bu babtan Süleyman Hilmi Tunahan Efendi Hz. İle Hz. Fatih birbirlerine o kadar benzerlerdi ki bir defasında talebelerinden Seyfettin Alkan ile Ankara’yı teşriflerinde Ankara garına geldikleri zaman trenden inmek üzere iken bir hanım;
“Efendim siz kimsiniz?” diye sorar.
“Kızım neden merak ettiniz” deyince
“Efendim ben ressamım, İstanbul’dan beri trende sizi takip ediyorum. Yandan görünüşünüz aynen Fatih Sultan Mehmet Han Hazretlerine benziyorsunuz” deyince
Hazret; “Evet kızım ben onun neslindenim, şecerem vardır, gösterebilirim” buyurdular.
Süleyman Efendi Hazretleri, Satırlı medresesinde okuduktan sonra babası Osman Efendi onu Silistre Rüşdiyesine verir. Silistre Rüşdiyesinden mezun olduktan sonra sıra İstanbulda’dır.
[Only Registered Users Can See Links. Click Here To Register...] Arıkan, Mustafa, Ufuk Gazetesi, 27 Eylül 1978, Sayı:477