2 sonuçtan 1 ile 2 arası

Konu: Risale-i Nur’da Birey -Toplum İlişkisi ve Dengesi

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 7.445, Level: 57
    Points: 7.445, Level: 57
    Level completed: 48%,
    Points required for next Level: 105
    Level completed: 48%, Points required for next Level: 105
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    SamiYusuf - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Aug 2008
    Yer
    VanAsyaNur
    Mesajlar
    340
    Points
    7.445
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    17

    Standart Risale-i Nur’da Birey -Toplum İlişkisi ve Dengesi

    Risale-i Nur’da Birey -Toplum İlişkisi ve Dengesi
    İnsanlar toplu halde yaşamak zorunda yani “medeni-i bittab’.” (1) oldukları için ilk insandan günümüze kadar çeşitli topluluklar, sosyal birimler oluşturarak; klanlar köyler, siteler, şehirler ve nihayet metropollerde yaşamışlardır. Kabileler, aşiretler, devletler, cemiyet, cemaat, tarikat, parti gibi çeşitli örgüt ve organizasyonlar hep bir arada yaşamanın gerektirdiği ihtiyaçları karşılayabilmek amacıyla oluşturulmuşlardır.


    Toplu halde yaşamanın düzen içinde yürümesi, anarşi ve kaosun, adaletsizlik ve zulmün olmaması için ilk topluluklardan günümüze kadar toplumu oluşturan bireyleri; sınırlayan, kısıtlayan, yer yer de zorlayan, ya da serbest bırakan kurallar konmuştur. Toplumun selameti adına başta dinler olmak üzere, toplumun adet ve örfleri, ahlak kuralları ve nihayet üstün otorite olan devletin yaptırımla desteklediği ve hukuk kuralları dediğimiz sınırlamalarla birey toplum karşısında belli davranışlara zorlanmıştır.


    İnsanlığın tüm kavga ve çatışmaları, tabii hukuka giden bu yolda kuralları kimin koyacağı ve yürütme merciinin kim olacağına dair olmuştur. İnsanlığın geçirdiği söylenen “kölelik”, “esirlik”, “ücretlilik”, (girmeye çalıştığımız) “hürriyet ve malikiyet” devirlerinde, toplum adına kural koyanlarla, bunlarla mücadele eden bireylerin temsil ettiği oluşumların “birey-toplum ilişkilerini” dengeye oturtması savaşı şeklinde devam etmektedir.




    Tarihin pek çok aşamasında kuralsız bir hayat sürmek isteyen ve adına anarşizm denilen düşünce toplulukları çıkmışsa da, hiçbir topluluğun kuralsız ve düzensiz yaşamayacağı açık bir gerçektir. Toplum adına bireyi ezen, birey haklarını gözetmeyen anlayış ile bireyi merkeze oturtmaya çalışan görüşler teori ve pratikte eskiden beri var ola gelmişlerdir. Ancak çoğunlukla toplum adına örgütler kutsanmış, bireyler bu örgütlerin en gelişmişi olan devlet için var olan, hakları ve varlıkları kamu haklarına feda edilebilen kıtalar olarak görülmüşlerdir.


    Toplumun düzeni sağlanmaya çalışılırken adalet terazisinde “birey” tarafının mı, toplum menfaatini yani kamuyu temsil eden “devlet” tarafının mı ağır bastığı çok önemlidir. İnsanlığın hürriyet ve malikiyet devresine geçmeye başladığı günümüzdeki anlayış artık birey merkezli olup, kamu adına toplumun ve devletin kutsanmadığı, ferdin haklarının ve bireye hizmetin ön planda olduğu bir dünyaya doğru gidişi göstermektedir.


    Risale-i Nur’da ferdin kendi içindeki enesi ile ilişkisi, sonra birey-toplum ve devlet arasındaki ilişkilere dair prensipler geleceğin demokratik ve hür toplumu için yol gösterici olacaktır.


    Risale-i Nur’da İnsan


    Birey-toplum ilişkilerine girmeden önce “insan”ın Risale-i Nur’daki yerine, mahiyetine ve Allah’ın insanı nasıl bir makamda yarattığına bakalım. İnsan, Risale-i Nur’da; “…..ahsen-i takvimde (en güzel surette) yaratıldığı ve ona gayet cami (çok geniş) bir istidat (yetenek) verildiği için, esfel-i sâfilînden (en sefil durumdan) tâ âlâ-yı illiyyîne (en yüce mertebeye), ferşten (yeryüzünden) tâ Arşa (göğün en yüksek katına), zerreden (atomdan)tâ şemse (güneşe) kadar dizilmiş olan makamâta, merâtibe, derecâta, derekâta girebilir ve düşebilir bir meydan-ı imtihana atılmış, nihayetsiz sukut (düşüş) ve suûda 8çıkışa) giden iki yol onun önünde açılmış bir mucize-i kudret ve netice-i hilkat (yaratılış meyvesi) ve acube-i san'at (sanat harikası) olarak şu dünyaya gönderilmiştir” .(2) şeklinde çift yönlü bir varlık olarak anlatılır. Risale-i Nurda İnsan;


    -Allah’ın isimlerine ait garaibin (hayret edilecek şeylerin) bir fihristesi
    -İlahi san’at ve şu’unatın (işlerinin) bir mikyası (kıyaslama aleti)
    -Kâinattaki âlemlerin bir mikyası
    -Âlem-i kebirin (büyük âlemin) bir listesi
    -Âlemin misal-i musaggarı (küçük bir misali)
    -Kitab-ı âlemin küçücük bir fihristesi
    -Kâinatın bir haritası
    -Kitab-ı ekberin (büyük kitabın) bir fezlekesi (özü ve özeti)
    -Enva-ı kâinatın (kâinattaki bütün türlerin) bilançosu
    -Kudretin gizli definelerini açacak bir anahtar külçesi
    -Allah’ın kainat mülküne bir nazır, müfettiş, ve müşahit
    -Mahlûkat içinde Allah’ın sevgili bir muhatabı
    -Âlemde muhterem bir misafir
    -Kemalatın ahsen-i takvimi (mükemmelliğin en güzeli)
    -Arzın halifesi
    -Büyük emanetin hamili (yüklenicisi), gibi daha pek çok evsafla vasıflandırılmıştır.
    İnsan nevine biraz önce anlattığımız yaratılıştan verilen sıfat ve kabiliyetlerin yanında birer fert olarak her bir insan diğer tüm insanlardan ayrı kabiliyet ve özellikte yaratılmış, yaratıcı her insana “ehad” isminin tecellisi olarak onu diğer tüm varlıklardan ve tüm insanlardan ayıracak has, özel ve sadece kendisine mahsus özellikler vermiştir. “İnsanın bir ferdi (tek bir insan) diğer mahlûkların bir nev’i (türü) gibidir.”(3) Sözü bunu anlatmaktadır. İnsanların temel yapısı olarak bilinen DNA’dan başlamak üzere her insanın yüzü, sesi, gözü, her şeyi ve Kur’an’ın tabiri ile “parmak uçlarına kadar”(4) diğer insanlardan farklı olarak yaratılan bir varlıktır. Ayrıca insan “esas-ı insaniyet olan cüz’-i ihtiyari” ile donatılmış, cüz’-i iradesine bağlı olarak kendisine hürriyet verilmiş, bunun sonucu olarak teklif (imtihan) ile mesul olmuştur.


    Ene’nin Terbiyesi


    Fıtraten duygularına sınır konulmayan insanın ifrat ve tefritten uzak durması, duygularının “sırat-ı müstakim “denilen ve orta yol olan adalette dengesini bulması; iffet, şecaat ve hikmet mertebesine gelmesi için Allah Fatiha süresi ile namazda insanları hep fıtrat çizgisine çağırmış ve ibadetle eğitmiştir. Nefsin terbiye edilmesi için insana verilen ve yaratıcının sıfat ve şuunatını (işlerini) anlamada ve kavramada bir alet ve ölçü olan “ene” tabir edilen benliğin azmaması, kendine tapmaması, kendini rab edinmemesi, firavunlaşmaması, zulüm ve tecavüze başlamaması için, Allah dinler vasıtasıyla şeriatler göndererek öncelikle insanın nefsini terbiye etmiştir.


    İnsan nefsinin terbiye edilerek olumlu bir “ben” ve “ene” oluşması için Risale-i Nur’da Ku’ran ayetlerinden alınan “dört adımda nefsin terbiyesi” metodu, nefsi terbiye esası üzerine kurulu tasavvuf ekollerinden farklı yepyeni ve orijinal bir yol gösterilmiştir.


    "Acz , fakr, şefkat ve tefekkür”(5) tariki denilen bu yolda atılacak dört hatvenin (adımın) kısa bir izahı ;


    1-Nefsi tezkiye ederek (temize çıkararak), kendini mabuda layık tarzda methetmemek, nefsinin ayıp ve kusurlarını bilmek ve kabul etmek.


    2-Hizmette önde olmak, ama ücret ve lezzette nefsini unutmak, nefsinin ölümlü olduğunu unutmamak.


    3-Kendisine verilen iyilikleri nefsinden bilmemek, fahr (gurur) ve ucbe (kibre) girmemek, nefsinin noksanlarını, âciz ve fakir olduğunu derk ederek şükür ve hamd etmek.


    4-Şahsi vücuduna güvenip mücid-i hakikiden gaflet etmeden, enaniyeti (benlik yapmayı) bırakıp, mücid-i hakikinin (gerçek icat edicinin) bir ayine-i tecellisi olduğunu anlamak.


    İşte bu adımlara Risale-i Nur’da “acz, fakr, şefkat ve tefekkür yolu” denmiştir. Bu dört adımda nefsin terbiye edilmesi hedeflenmiştir. Böylece terbiye edilmiş, olumlu “ben” sahibi bireylerden oluşan temiz toplum meydana gelecektir. Temiz toplumda hürriyete yüklenen anlam bu açıdan çok önem taşımaktadır.
    Risale-i Nur’da Birey Toplum İlişkisi Nasıldır?


    İstibdat, diktatörlük ve baskı rejimleri ile hür ve demokratik yapılanmaları birbirinden ayıran en önemli ölçüt, bu rejimlerin birey ile topluma yaklaşım tarzları oluşturmaktadır.

    “Toplumsal düzeni sağlayan kurallar bir yandan bireylerin özgürlüklerini kullanmalarına ortam hazırlar, diğer yandan da onların özgürlüklerini kısıtlar… Önemli olan bireysel yarar ile toplumsal yarar arasında bir dengenin sağlanmasıdır. Ülkelerin toplumsal, siyasal ve ekonomik yapıları ve bu alanlarda yapılan siyasal yeğlemeler bireysel ya da toplumsal yöne ağırlık verilmesinde etkili olmaktadır.”(6)


    Birey-toplum ilişkilerinde en önemli noktalardan biri de toplum karşısında birey haklarıyla ilgilidir. Kamu gücünü toplum adına elinde bulunduran kişi ya da kişilere ve güçlere karşı birey haklarının savunulması insan hakları ve özgürlük mücadelelerinin ana merkezi haline gelmiştir.


    İnsanların bir kısmı oluşturdukları yönetim mekanizmalarıyla ellerine geçen gücü kullanarak birey ve kişi haklarını gasp edip, kendilerini kanunların sınırlarının dışında tutmuşlardır. Toplum yararı, devletin bekası ve kudsiyeti gibi yaklaşımların arkasına sığınarak, adalet terazisinin toplum (devlet) tarafının ağır basmasına neden olmuşlardır. Böylece “devletin kudsiyeti ve bekası” adına istibdat ve baskıcı rejimlerde devlet örgütünü ellerinde bulunduranların her türlü kanunsuzluğu ve kural tanımayışı zulümlere, kişi hak ve hürriyetlerinin kısıtlanmasına yol açmıştır.


    Said Nursi kişi hak ve hürriyeti konusunda çok net ve açık bir duruş sergilemiştir. Risale-i Nur’da sosyal ve siyasi olaylara Kur’an’i bir bakış açısının yansıması olarak çok orijinal prensipler ve değerlendirmeler vardır. Kişi hakları ve hürriyetleri, özellikle Eski Said’in eserlerinin en temel konusudur. Daha sonraki dönemlerde de hiçbir şekilde baskı ve istibdadı, devlet adına, mukaddesat adına bile olsa kabul etmemiş ve reddetmiştir.


    Birey Hakkı ve Hürriyeti Topluma ve Cemaate Feda Edilebilir mi?


    Bu konuda özellikle kişinin toplum-cemaat ya da devlet karşındaki hakkı söz konusu olduğunda; “Hakkın küçüğü büyüğü olmaz.” diyerek “bir masumun hakkı bütün halk için dahi iptal edilmez. Bir fert dahi umumun selameti için feda edilmez Cenab-ı Hakk’ın nazar-ı merhametinde hak haktır. Küçüğüne büyüğüne bakılmaz. Küçük büyük için iptal edilmez. Bir cemaatin selameti için bir ferdin rızası bulunmadan hayatı ve hakkı feda edilmez. Hamiyet namına rızasıyla olsa o başka meseledir.”(7)


    Nitekim bu bakış açısıyla İslam tarihini ve özellikle sahabeler arasıda geçen muharebeleri “izafi adalet” ve “hakiki adaleti” (adalet-i mahza) mukayese ederek ele almış ve adalet-i mahzayı esas alan Hz. Ali ve Hasan’ın ekolunun haklı olduğunu açıkça belirtmiştir.


    “Mimsiz ve gaddar medeniyetin zalimane bir düsturu” olarak nitelediği “cemaat için fert feda edilir. Milletin selameti için cüz-i hukuka bakılmaz.”( düsturunun günümüzde uygulanışının orta çağın vahşetini geçecek durumlara sebep olduğuna dikkat çekmiştir.


    Osmanlı sultanlarının çocuk ve kardeşlerini izafi adaletin fetvasıyla “devlet ve millet selameti” için öldürtmelerini de zulüm olarak görmüştür.(9) Bu konuda; ”Merhametsiz siyasetin bir düsturu olan hükümetin selameti ve asayişin devamı için eşhas feda edilir.” , “Milliyetin gaddarane bir düsturu olan milletin selameti için her şey feda edilir.”(10) cümlelerinde fertlerin hakkının;


    1) hükümet selameti,
    2) asayişin devamı,
    3) milletin selameti,
    4) devletin bekası,
    5) cemaatin menfaati


    gibi hiçbir gerekçeyle feda edilmeyeceğini çok çarpıcı bir şekilde önümüze koymaktadır. Ku’ran’ın hakiki adaleti: “Bir masumun hayatını ve kanını hatta umum beşer için de olsa heder etmez, ikisi nazarı kudrette bir olduğu gibi nazarı adalette de birdir.”(11)


    Sonuç


    Son yıllarda Türkiye’de devletin birliği ve bütünlüğü bahane edilerek mer’iyetteki kanunların dışına çıkarak devlet ve millet için işlenen binlerce cinayeti yukarıdaki anlayışın günümüze yansımaları şeklinde okumak gerekir.


    Aslında birer sivil toplum örgütleri olan cemaatlerde de pek çok kişinin hakkı ve hatırı, tam da “devletin selameti“nin izdüşümü olan “cemaatin selameti” mantalitesi ile yenmiştir ve kırılmıştır. Cemaatlerin başlarına geçenlerin bir kısmı gelecekte kendilerine, şahıslarına (cemaate değil) tehlike veya rakip olarak gördükleri ferdleri toplumcu mantık ile budayabilmektedirler. Cemaate verilen kudsiyet nedeni ile bu tür hareketlere göz yumulabilmektedir.


    Birey-toplum dengesinde Kur’ani görüşleri nazarı vererek bireyden yana (hak söz konusu olduğunda) açık destek veren Risale-i Nur, merkeze insanı alan, toplum, cemaat, devlet, milliyet, asayiş, hükümet gibi tüm gerekçelerin kişi hakkını ihlal nedeni olamayacağını, aksine bu örgütlerin insan için, bireyler için ve onlara hizmet için oluştuğunu belirtmektedir. Dolayısıyla önce millet ve devlet değil, önce insan yani birey, sonra bireyin hizmeti için toplum örgütleri yani devlet gelir. Risale-i Nurdaki “ferden ferda”(12) hizmet anlayışı da bireyi önceleyen bu bakış açısının bir sonucudur. Cemaatlere ve oluşturdukları sivil toplum örgütlerine de bu bakış açısı ile bakılmalıdır.


    Günümüz demokratik düşünce yapısının temeli de, birey haklarını önceleyen, devletin birey için var olduğu ve tüm cemaat ve toplumsal örgütlerin varlık sebebinin bireye hizmet olduğu görüşleri gittikçe kuvvet kazanmaktadır. Tüm toplumsal örgütler bireye hizmet için birer araçtırlar.(13) Bunlar amaca dönüştüğünde hak ihlalleri ve gerçek hizmet anlayışından sapmalar başlamaktadır. Risale-i Nur’da özetle bireyler devlet için değil, devlet ve diğer toplum yapılanmaları kişi ve bireylerin hizmeti için vardır.

    Dipnotlar:
    1-Nursi, Bediüzzaman Said, Kastamonu Lahikası, s: 22
    2-Nursi, Bediüzzaman Said, Sözler, s: 136 “…şu insanı dahi öyle bir surette halk etmiştir ve ona öyle cihazat ve âletler ve havas ve hissiyatlar ve bilhassa nefis, hevâ ve ihtiyaç ve iştah ve hırs ve dâvâ vermiştir ki, o geniş mülkünde, bütün mülke muhtaç bir memlûk hükmüne getirmiştir.
    3-Nursi, Bediüzzaman Said, İşarat-ul İ’caz, s: 57, Mesnevi-i Nuriye, s:128
    4-Kiyamet suresi,ayet: 4
    5-Nursi, Bediüzzaman Said, Sözler, s: 438
    6- Gözübüyük, A. Şeref, Hukuka Giriş, s: 2
    7-Nursi, Bediüzzaman Said, Mektubat,15.Mektubat, s.370
    8-Nursi, Bediüzzaman Said, Kastamonu Lahikası, Mektup No: 105
    9-Nursi, Bediüzzaman Said, Şualar, s: 140
    10-Nursi, Bediüzzaman Said, Mektubat, s: 59
    11-Nursi, Bediüzzaman Said, Mektubat, s: 459
    12-Nursi, Bediüzzaman Said, Mesnevi-i Nuriye, s:223
    13-Risale-i Nur’dan beslenen cemaat ve oluşumların bu anlayış ve çerçeve dışında olmaması gerekir. Risale-i Nur perspektifinde tavrını sivil toplumdan ve bireyden yana koyan cemaat ve oluşumlara birer hizmet aracı olarak bakılmalı, bu kurumlara dokunulmaz bir kudsiyet verilmemelidir. Bir yandan “toplum örgütleri ve devlet gibi kurumlar kutsanamaz, ferdin hakkı topluma feda edilemez” gibi sivil anlayışla kurumlar oluşturup sonra birer küçük toplum örgütü olan cemaat ya da örgütlerde ferdin hakkı ve kişiliği ve her türlü hürriyeti ve söz hakkı göz ardı edilirse, bu durumda asıl amaçla çelişkiler yaşanacaktır. Cemaatin gücü ve sinerjisi ayrı bir konudur. Cemaat ve ya kurumlar adına birilerinin bireyleri hiçe sayması ve tıpkı devlet gibi cemaat ya da kurumların dokunulmaz hale gelmemesi gerekir. Kutsanan kurumlar adına bireyin hakkı göz ardı edilirse hizmet aracı olan kurumlar amaç haline gelir ve bu oluşumların varlık sebebi ortadan kalkar.

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 9.735, Level: 66
    Points: 9.735, Level: 66
    Level completed: 22%,
    Points required for next Level: 315
    Level completed: 22%, Points required for next Level: 315
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    Nuralanur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jul 2009
    Yer
    xxx
    Mesajlar
    1.617
    Points
    9.735
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    17

    Standart Cevap: Risale-i Nur’da Birey -Toplum İlişkisi ve Dengesi

    Rabbim nurları bu hakikatları anlayıp hayatımıza tadbik etmeyi nasip etsin inşallah
    Allah’a bin kere hamd olsun. Sonra, ben cemiyetin iman selâmeti yolunda âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmi beş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun.

Benzer Konular

  1. Mantık ve his dengesi
    By BaRLa in forum Risale-i Nur'u Yeni Tanıyanlara
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 20.06.09, 11:41
  2. Mantık ve his Dengesi
    By BaRLa in forum Risale-i Nur'u Yeni Tanıyanlara
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 20.06.09, 09:35
  3. Risale-i Nur’dan Müsbet Avrupa’ya Bakış
    By SamiYusuf in forum Risale-i Nur Talebeliği
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 11.06.09, 06:57
  4. Risale-i Nur’da İstanbul’un Fethi
    By SamiYusuf in forum Emirdağ Lâhikası II
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 29.05.09, 17:28
  5. Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 11.08.08, 20:53

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •