Sayfa 1/3 123 SonSon
27 sonuçtan 1 ile 10 arası

Konu: Risale-i Nur’da ORDU VE ASKER

    Share
  1. #1
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Risale-i Nur’da ORDU VE ASKER

    Risale-i Nur’da ORDU VE ASKER

    TAKDİM

    Risale-i Nur eserlerinde, pek çok ehemmiyetli mese*lelerde olduğu gibi, Asker Kuvveti ve Ordu hakkında da ehemmiyetle üzerinde durulmuştur.

    Milletin kurduğu ve sahibi olduğu Devlet bünyesinde yerini alan Ordu’nun, muayyen selahiyet ve vazife hududları vardır.

    Bu hudutlar dairesinde vazife şuuruna sahip olan Ordunun, dahilde (asayişi te’min), harice karşı (muhafaza-yı hudud) şeklinde ifade edilen iki te*mel vazifesi İslâm milletinin istiklâliyeti ve bekası cihe*tinde çok büyük ehemmiyeti taşır.

    Buna göre Ordu, devlet bünyesi içinde belirlenen va*zifelerinde hassasiyetinin zayıflatılması veya vazife hudutla*rını aşması gibi durumlar milli beka ve istiklâliyetin zararına neticeler doğurur.

    Evet, hak kanunlarına itaat, millî beraberliğe ve dola*yısıyla millî kuvvetin tahakkukuna sebeptir.

    Bediüzzaman Hazretleri bu hakikatı:

    «Asker*lik ocağı cesîm ve muntazam[1] bir fabrikaya ben*zer. Çarkların biri intizam ve itaatte serkeşlik[2] et*mekle, bütün fabrika hercümerc[3] olur.

    Sizin o muntazam ve kuvvetli fabrika-i Askeri*yeniz, otuz milyon Osmanlı ve üç yüz milyon nü*fus-u İslâmiyenin[4] nokta-i istinadı[5] ve mâden-i is*timdadıdır.[6]» (Hutbe-i Şamiye sh: 105) şeklinde nazara verir.

    İşte bu derlemede milletin en büyük maddî ve müsel*lah kuvveti olan mücessem ve muhteşem Ordunun vazife şuuru ve istikameti gibi hususlarına bakan bazı kısımları, Risale-i Nurdan tesbit ederek fikir sahasına arzetmeyi dinî ve millî bir vazife telakki ettik.


  2. #2
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Risale-i Nur’da ORDU VE ASKER

    ASKER NUR TALEBELERİ

    Takdim yazısında da belirtildiği gibi Bediüzzaman Hazretleri Ordu mensuplarının Risale-i Nurdan istifade ile gayret-i vataniye ve hamiyet-i milliyeye sahib olmalarına ve istikametli ve cesur yetişmelerine ehemmiyet verir. Ezcümle:

    Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri Barla’da (1926-1934) telif ettiği Risale-i Nur Külliyatındaki hakikatlara hem muhatap hem de talebe olan, o zaman yüzbaşı rütbesiyle Eğirdir Dağ Komando birliğinde vazife yapan merhum Albay Hulusi Ağabeye hitaben şu mektubu yazmıştır:

    «İşte, seni gurursuz bildiğim için bu sırrı sana açıyo*rum. Şöyle ki:

    Ben Sözleri yazarken ihtiyarsız[7] olarak ekser tem*si*lâtı,[8] şu*ûnât-ı Askeriye[9] nev’inde zuhur ediyOrdu. Ben hayret ediyordum, neden böyle yazı*yorum? Sebebini bula*mıyordum. Sonra hatırıma geldi ki, belki istik*balde şu Sözler’i hakkıyla anla*yacak, kabul edip hırz-ı cân[10] edecek en mühim talebeleri Askerîden yeti*şecek. Onun için böyle yazmaya mecbur oluyo*rum, düşü*nüp o kahraman Askerleri bekli*yordum.

    İşte mağrur olma, şükret; sen o Askerlerden bahti*yar birisisin ki, evvel yetiştin. Yirmi dört adet Sözleri meşâgil-i dünyeviye[11] içinde yazmaklığın, benim bu hüsn-ü zannımı[12] teyid etti.» (Barla Lâhikası sh: 248)

    Üstad Bediüzzaman Hazretleri Kastamonu’da ika*mete mec*bur edil*diği (1936-1943) yıllarda yazmış olduğu bu mektupta Risale-i Nurların ehil ellere geçmekte oldu*ğunu memnuniyetle müşahede ettiğini bildiren ve bil*hassa Askerler içinden okuyup istifade edenleri nazara veren mektubun bir kısmında diyor ki:

    «Aziz, sıddık kardeşlerim,

    ...Ankara’da, dünyaca yüksek makamlarda, Askeriye heyetinde, kemâl-i iştiyak[13] ve takdirle Risale-i Nur’u yazıp okutturuyor*lar. Başta Miralay Meh*med Yümnü olarak, mühim Askerî pa*şa*ları, “Risale-i Nur iman kurtarıcıdır” diye tak*dirkâ*râne tam teslimiyetle okuyup istifade ediyor*lar.» (Kastamonu Lâhikası sh: 235)

    Yine Asker bir talebesi hakkında şu iltifatkâr sözleri söy*ler:

    «Cenab-ı Hak, Galip Bey gibi çok fedakârları İs*lâm Ordu*sunda ye*tiş*tirsin. Bu zat, garpta, aynı şarkta Hulûsi Bey gibi imana hizmet ediyor.» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 241)

    Bediüzzaman Hazretleri Risalelerden istifade ederek istikamet kazanan Asker talebelerinin bazı mektuplarını na*zara vererek Asker meslekdaşlarının ibret almalarını ister. Şöyle ki:

    «Binbaşı merhum Âsım Beyin fıkrasıdır.

    Envâr-ı Kur’âniye mizan ve burhanlarından[14] ve kıy*meti takdir edilemeyen Sözler namındaki ri*sale-i şerifeler fa*kiri ihyâ[15] ediyor, kalbimi nurlandı*rıyor. (haze min fazli rabbî) Çoktan beri aramakta iken, lehü’lhamd, Cenab-ı Hak Sözler’i bu fakire ihsan buyurdu. Kalb ve gönlüme âciz kalemim ve kalim[16] tercüman olamıyor.» (Barla Lâhikası sh: 65)

    Risale-i Nurdan aldığı fazilet dersi ile Askerî şerefini koruyan bir talebesinin istikametini anlatan Bediüzzaman Hazretleri diyor:

    «Binbaşı Merhum Asım Bey isticvab[17] edildi. Eğer doğru dese, Üstadına zarar gelir ve eğer yalan dese, kırk se*nelik namuskârane ve müstakimane Askerliği*nin haysiyetine çok ağır gelir diye düşünüp, “Ya Rab, hayatımı al” demiş; duası kabul olup o daki*kada teslim-i ruh eyledi, istikamet şehidi oldu. Ve dünyada hiçbir kanunun hatâ diyemeyeceği bir muavenet-i hayriyeye ve bir tasdike[18] hatâ teveh*hüm[19] edenlerin çirkin hatâlarına kurban oldu.

    Evet, Risale-i Nur’dan tam ders alan, bir su içer gibi, kolayca terhis tezkeresi telâkki ettiği ecel şerbetini içer.» (Tarihçe-i Hayat sh: 222)


  3. #3
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Risale-i Nur’da ORDU VE ASKER

    KUMANDANLARIN BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİNİ HÜRMETLE TAKDİRİ

    Burada kısaca zikredilen Asker talebelerinden başka Bediüzzaman Hazretlerini hürmetle takdir eden kuman*danlar da vardır. Bu cümleden olarak Bediüzzaman Hazretleri diyor ki:

    «Cephe-i harpte yazdığı ve şimdi müsa*dere[20] edilen İşârâtü’l-İ’câz, o zamanın başkuman*danı olan Enver Paşaya o derece kıymettar gö*rünmüş ki, kimseye yapmadığı bir hürmetle istik*baline koştuğu o yâdigâr-ı harbin[21] hayrına, şere*fine hissedar olmak fikriyle, İşârâtü’l-İ’câz’ın tab’ı için kâğıdını vererek, müellifinin harpteki müca*hedatı takdirkâ*râne yad» (Şualar sh: 456)

    «Bediüzzaman Said Nursî Burdur’da iken, bir*gün, o zamanın Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi[22] Mareşal Fevzi Çakmak Burdur’a geliyor. Vali, Mareşale, “Said Nursî hü*kûmete itaat etmiyor; gelenlere dinî dersler veriyor” diye şekvâda bulu*nuyor. Mareşal Fevzi Çakmak, Bediüzzaman’ın ne kadar dâhi ve ne kadar mânevî büyük ve müs*takim bir zat olduğunu bildiği için diyor ki: “Bedi*üzzaman’dan zarar gelmez. İlişmeyiniz, hürmet ediniz.”» (Tarihçe-i Hayat sh: 151)

    Bütün böyle takdiratlara rağmen Risale-i Nura mu*araza eden muarızlara hitaben Bediüzzaman Hazretleri der ki:

    «Yirmi seneden evvelki hayatım ise, bu vatan ve millet lehinde fedakârane sarf olunduğuna delil, eski Harb-i Umumîde[23] gönüllü alay kumandanı olarak Başkumandanın takdiratı altında hizmet*lerimle ve harekât-ı milliyede[24] fevkalâde hizme*timi Ankara’daki hükûmet reis*leri takdirle ve Meclis-i Mebusan[25] beni orada görmekle alkışla*masıdır. Demek bu yirmi senede bana verilen azap, bütün bütün kanunsuz ve keyfî bir muameledir. Bu yir*mi sene kırk bayramımı münzevî, yalnız geçirdim. Artık yeter! Kabir kapısındayım, beni dünyaya baktırmayınız.» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 76)


  4. #4
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Risale-i Nur’da ORDU VE ASKER

    31 MART’TA ASKERLERE NASİHATLER

    Osmanlı devletinin son devresinde vukubulan meşhur 31 Mart Hadisesinde Askerlerin de o olaylara karışması ve karıştırılması üzerine bundan fevkalâde müteessir olan Bediüzzaman Hazretleri hem hadisenin yatıştırılması hem de Askerin, asli görevini bı*rakarak günlük siyasî olaylara ka*rışmaması ve itaata bedel aralarına ihtilâfın girmemesi için ikaz etmiştir. Bir hitabesi aynen şöyledir:

    «Asâkire Hitap

    (Dinî Ceride, numara 110,

    30 Nisan 1909)

    Ey asâkir-i muvahhidîn![26] Fahr-i Âlemin (aleyhis*sa*lâtü vesselâm) fermanını size tebliğ edi*yorum ki, şeriat da*iresinde ûlülemre[27] itaat farzdır. Ûlül*emriniz ve üs*tadlarınız, zabitlerinizdir.[28] Asker*lik ocağı ce*sîm ve munta*zam[29] bir fabrikaya ben*zer. Çarkların biri intizam ve itaatte serkeş*lik[30] et*mekle, bütün fabrika hercümerc olur.

    Sizin o muntazam ve kuvvetli fabrika-i Askeri*yeniz, otuz milyon Osmanlı ve üç yüz milyon nü*fus-u İslâmiyenin nokta-i istinadı ve mâden-i is*timdadıdır.

    Sizin iki müthiş istibdadı kansız ve def’aten öl*dürme*niz harikulâde olduğundan ve şeriat-ı gar*rânın[31] iki mucize-i garrâsını izhar ettiğinizden, za*ifü’l-akide[32] olanlara hamiyet-i İslâmiyenin[33] kuvve*tini ve şeriatın kudsi*ye*tini[34] iki bur*han ile izhar[35] ey*lediniz. Bu iki inkılâbın pahasına binler şehit ver*seydik, ucuz sayacaktık. Lâkin itaatinizden binde bir cüz’ü feda olunsa, bize pek çok pahalı düşer. Zira itaatini*zin tenakusu,[36] ukde-i haya*tiye[37] veya ha*raret-i gariziyenin[38] tenakusu gibi, mevti intaç[39] eder.

    Tarih-i âlem serâpâ[40] şehadet ediyor ki, Asker ne*fe*ratının siya*sete müdahaleleri devletçe ve mil*letçe müthiş zararları intaç[41] et*miştir. Elbette hami*yet-i İslâmiyeniz[42] böyle sizi uhdenizde[43] olan hayat-ı İslâmiyeye zarar verecek noktalardan men ede*cektir.

    Siyaset düşünenler, sizin kuvve-i müfekki*reniz[44] hükmünde olan zabitleriniz ve ûlülemirleri*nizdir.[45]

    Bazen zarar zannettiğiniz şey, siyaseten büyük zararı def ettiği için ayn-ı maslahat[46] olduğundan, zabitleriniz tec*rübeleri hasebiyle görüyor ve size emir veriyor. Sizde de te*reddüt câiz değildir. Ef’*âl‑i hususiye-i nâmeşrua,[47] san’at*taki meharet ve hazakate[48] münafi[49] değildir ve san’atı menfur et*mez. Nasıl ki bir tabib-i hâzık[50] ve bir mühendis-i mâhirin[51] nâmeşrû harekâtı için, onların tıp ve hendesele*rinden mani-i istifade olamaz. Kezalik, fenn-i harpte tecrübeli ve o san’atta mahir ve ha*miyet-i İslâmiye ile münevverü’l-fikir[52] zabitlerini*zin bazılarının cüz’î nâmeşrû harekâtı için ita*ati*nize halel[53] vermeyiniz. Zira fenn-i harp mühim bir sa*n’attır. Hem de sizin kıyamınız,[54] şeriat-ı garrâ, yed-i beyzâ-i Mûsâ gibi, sair sebeb-i tefrika[55] ve te*şettüt-ü efkâr[56] olan cemiyetleri bel’[57] etti. Sahirleri[58] de secdeye mecbur ey*ledi. Harekâtınız bu inkı*lâpta ilâç gibiydi ki, fazla olsa zehre münkalip[59] olur. Ve hayat-ı İslâmiyeyi fena bir hastalığa he*def eder. Hem de himmetinizle bizdeki istibdat şimdilik mah*voldu. Lâkin, Terakkiler için Avrupa’*nın istibdâd-ı mânevisi altındayız. Nihayet dere*cede ihtiyat ve itidal lâzımdır.

    Yaşasın şeriat-ı garrâ! Yaşasın Askerler!

    Said Nursî»

    (Hutbe-i Şamiye sh: 105)


  5. #5
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Risale-i Nur’da ORDU VE ASKER

    ASKERLİKTE İTAATİN EHEMMİYETİ

    Bu gelen hitabede de yine Askeriyedeki dindar ku*mandanlara itaatin bo*zulmaması ve ll. meşrutiyetin ilan edilmesinde Askerin müsbet rolü anlatı*lırken deniliyor ki:

    «Kahraman Askerlerimize

    Ey şanlı asâkir-i muvahhidîn! Ve ey bu millet-i maz*lumeyi ve mu*kaddes İslâmiyeti iki defa bü*yük vartadan tahlis eden muhteşem kahra*manlar!

    Cemal ve kemaliniz,[60] intizam ve inzibattır. Bunu da hakkıyla en mü*şevveş[61] bir zamanda gösterdi*niz. Ve haya*tınız ve kuvvetiniz[62] itaattir. Bu mezi*yet‑i mukaddeseyi en ufak âmirinize karşı bile irae[63] ediniz. Otuz mil*yon Osmanlı ve üç yüz milyon[64] İslâmın nâmusu[65] artık sizin itaatinize bağ*lıdır. Sancak ve tevhid-i İlâhî sizin yed-i şecaatinizdedir.[66] Sizin o müba*rek elinizin kuvveti de itaattir.[67] Sizin zabitleriniz, müşfik pederlerinizdir. Kur’ân ve ha*dis ve hikmet ve tecrübe ile sabittir ki, haklı âmire itaat farz*dır.

    Malûmunuzdur ki, otuz üç milyon nüfus, yüz sene zarfında böyle iki inkılâbı yapamadı. Sizin o itaatten neşet eden hakikî kuvvetiniz, umum mil*let-i İslâmiyeyi medyun-u şükran etti. Bu şerefi hakkıyla teyid etmek, zabitlerinize itaat*ledir. İs*lâmiyetin namusu da o itaattedir. Biliyorum ki, müş*fik pederleriniz olan zabitlerinizi mes’ul et*memek için işe ka*rıştır*ma*dınız. Şimdi ise iş bitti. Zâbitlerinizin âğuş-u şefkat*lerine[68] atılınız. Şeriat-ı garrâ böyle emrediyor. Zira zabitler ûlülemirdir*ler. Vatan ve mil*let menfaatinde, hususan nizam‑ı Askerîde ûlülemre itaat farzdır. Şeriat-ı Muham*medînin (aleyhissalâtü vesselâm) muhafazası da itaat ile*dir.

    Said Nursî» (Hutbe-i Şamiye sh: 103)



    «Ben işittim ki, Askerler bazı cemiyetlere intisap[69] ediyorlar. Yeniçerilerin hâ*dise-i müthişesi hatırıma geldi. Gayet telâş ettim. Bir ga*ze*tede yazdım ki:

    Şimdi en mukaddes cemiyet, ehl-i iman Asker*lerinin ce*miyetidir. Umum mü’min ve fedakâr Askerlerin mesleğine gi*renler, neferden se*raskere[70] kadar dahildir. Zira, ittihad, uhuvvet, itaat, mu*habbet ve ilâ-yı ke*limetullah,[71] dünyanın en mu*kaddes ce*miyeti*nin maksadıdır. Umum mü*’min Askerler tamamıyla bu maksada maz*hardırlar. Askerler merkez*dir. Millet ve cemiyet onlara inti*sap etmek lâ*zımdır. Sair cemiyetler, mil*leti, Asker gibi mazhar-ı muhabbet ve uhuvvet etmek için*dir.

    Amma ittihad-ı Muhammedî (a.s.m.) ki, umum mü’min*lere şâmil*dir,[72] cemiyet ve fırka[73] değil*dir. Merkezi ve saff-ı ev*veli[74] ga*ziler, şehidler, âlimler, mürşidler teşkil ediyor. Hiçbir mü’min ve fedakâr Asker—zâbit olsun, nefer olsun—[75]hariç değil ki, tâ intisaba lüzum kalsın. Lâkin bazı cemiyet-i hay*riye, kendine ittihad-ı Muhammedî diyebilir. Buna karış*mam.» (Divan-ı Harb-i Örfî sh: 22)

    «İkinci günde bir ukde-i hayatımız[76] olan itaat-i Askeriyeden sual et*tim: Dediler ki: “Askerlerin za*bitleri Asker kı*yafetine girmiş. İtaat çok bo*zulma*mış.” Tekrar sual ettim: Kaç zabit vurulmuş? Beni aldattılar, dedi*ler: “Yalnız dört tane. Onlar da müstebit imişler. Hem şeriatın âdap ve hududu icra olunacak.”

    Bir de gazetelere baktım; onlar da o kıyamı[77] meşru gibi tasvir ediyor*lardı. Ben de bir cihette sevindim. Zira, en mukaddes maksadım, şeriatın ahkâmını tamamen icra ve tatbiktir. Fakat itaat-i Askeriyeye halel geldi*ğinden, nihayet derecede meyus ve mütees*sir ol*dum. Ve umum gazete*lerle Askere hitaben neşrettim ki:

    Ey Askerler! Zabitleriniz bir günah ile nefislerine zul*mediyorlarsa, siz o itaatsizlikle otuz milyon Osmanlı ve üç yüz milyon nüfus-u İslâmiyenin haklarına bir nevi zulmedi*yorsunuz. Zira, umum İslâm ve Osmanlıların haysiyet, sa*adet ve bayrak‑ı tevhidi, bu zamanda bir cihette sizin itaati*nizle kaimdir.

    Hem de şeriat istiyorsunuz; fakat itaatsizlikle şe*riata muhalefet edi*yorsunuz.

    Ben onların hareketini ve şecaatlarını okşadım. Zira efkâr-ı umumi*yenin yalancı tercümanı[78] olan ga*zeteler, nazarımıza hare*ketlerini meşru gös*ter*mişlerdi. Ben de takdirle beraber nasihatimi bir de*rece tesir ettir*dim. İsyanı bir derece bastırdım. Yoksa böyle âsân[79] ol*mazdı.» (Divan-ı Harb-i Örfî sh: 25)

    «Harbiye Nezaretindeki[80] Askerler içine Cuma günü ulema[81] ile beraber gittim. Gayet müessir nutuklarla sekiz tabur Askeri itaate getirdim. Nasihatlerim tesirini sonradan gösterdi. İşte nutkun sureti:

    Ey asâkir-i muvahhidîn![82] Otuz milyon Osmanlı ve üç yüz mil*yon İslâmın nâmusu ve haysiyeti ve sa*adeti ve bayrak-ı tevhidi, bir cihette si*zin itaatinize vabestedir.[83] Sizin zabitleriniz bir günah ile kendi nefsine zulmetse, siz bu itaatsizlikle üç yüz milyon İslâma zulmediyorsunuz. Zira bu itaatsizlikle uhuvvet-i İslâmiyeyi[84] tehlikeye atıyorsunuz.

    Biliniz ki, Asker ocağı cesîm ve muntazam[85] bir fabrikaya benzer. Bir çark itaatsizlik etse, bütün fabrika hercümerc[86] olur. Asker neferatı siyasete karışmaz. Yeniçeriler şahittir. Siz şeriat dersiniz, halbuki şe*riate muhalefet ediyorsunuz. Ve lekedar ediyor*su*nuz. Şeriatla, Kur’ân ile, hadis ile, hikmet ile, tecrübe ile sa*bittir ki; SAĞLAM, DİNDAR, HAKPEREST ULÜ’L-EMRE İTAAT FARZDIR.

    Sizin ulü’l-emriniz, üsta*dınız, zabitlerinizdir. Nasıl ki, mâhir mühendis, hâzık tabip bir cihette günahkâr olsalar, tıp ve hendeselerine[87] zarar ver*mez. Kezâlik, münevve*rü’l-efkâr[88] ve fenn-i harbe âşinâ,[89] mektepli, hami*yetli, mü’min zabitlerinizin[90] bir cüz’î nâmeşru[91] ha*reketi için itaatinize ha*lel[92] vermekle Osmanlılara, İslâmlara zulmet*meyi*niz. Zira, itaatsizlik yal*nız bir zulüm değil, milyonlarca nüfusun hakkına bir nevi tecavüz de*mektir. Bilirsiniz ki, bu zamanda bayrak-ı tevhid-i İlâhî[93] sizin yed-i şeca*atinizde*dir.[94] O yedin kuvveti de itaat ve intizamdır. Zira bin mun*tazam ve mutî[95] Asker, yüz bin başıbozuğa mukabildir. Ne hâcet, yüz sene zarfında otuz mil*yon nüfusun vücuda getir*mediği böyle pek çok kan döktüren inkı*lâpları siz itaatinizle, kan dök*meden yaptınız.

    Bunu da söylüyorum ki: Hamiyetli ve münevve*rü’l-fikir[96] bir zâbiti zâyi etmek, mânevî kuvve*tinizi zâyi etmektir. Zira şimdi hükümfermâ,[97] şe*caat-i imaniye ve akliye ve fenniyedir. Bazan bir mü*nev*verü’l-fikir, yüze mukabildir. Ecnebîler size bu şecaatle galebeye çalışı*yor*lar. Yalnız şe*caat-i fıt*riye[98] kâfi değil…

    Elhasıl: Fahr-i Âlemin[99] fermanını size tebliğ edi*yo*rum ki, itaat farz*dır. Zabitinize isyan etmeyiniz. Yaşasın Askerler! Yaşasın meşrûta-i meş*rûa![100]» (Divan-ı Harb-i Örfî sh: 26)

    Osmanlı Devletinin son devrelerinin içtimaî hadiseler ve şartları içinde Ordunun birlik ve beraberliğinin korunma*sında hassasiyet gösteren Bediüzzaman Hazretlerinin mez*kûr hitabe ve makalelerinde esas maksad, meşru itaat ile it*tihadın bozulmaması ve ihtilâfların önlenmesi ve insaniyetin lâzımı olan hakikiki hürriyetin muhafazası olduğu görülüyor.

    Zamanımızın hayli hadisatı karşısında da ayni hassasi*yetin lüzumu ve nazara verilmesi icab ediyor.


  6. #6
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Risale-i Nur’da ORDU VE ASKER

    İÇ KARIŞIKLIKTA YABANCI MÜDAHALE TEHLİKESİ

    Yukarıda nazara verilen içtimaî kargaşalıklar ve pek çok hissî temayüller ve garazkârlıklar için ifsad cereyanları*nın perdeler arkasından bozguncu ve tahrikçi parmaklarını karıştırmaları, en dikkate değen taraftır.

    Tarih tekerrür ettiği için, Bediüzzaman Hazretleri, 31 Mart hadisatını, ibret ve ders almak için anlatırken diyor ki:

    «Fakat zemin bataklık ve dam[101] ve plân serilmişti. Mukaddes olan itaat-i Askeriye feda edildi. Üs*sü’l-esas es*bab,[102] fırkaların[103] taraftarane ve garazkâ*rane münaka*şatı ve ga*zetelerin belâğat[104] yerine mübalâğat ve ya*lan ve ifratperve*rane keşmekeş*leri[105] idi. Bu metâlib-i seb’ada, nasıl ki yedi renk çev*rilse yalnız beyaz görünür, bunda da yalnız ziyâ-yı şeriat-ı beyzâ[106] tecellî etti, fesadın önüne set çekti.

    Elhasıl: Sekiz-dokuz ayda gazetelerin heyecan verici neşriya*tıyla ve fırkaların[107] cemiyetlere fedai yazmakla ve inkılabı vücuda getiren zevatın ta*hakkümatıyla ve itaat-i Askeriyeye münafi[108] olan hürriyet-i mut*laka ef*rada sira*yetle[109] ve âdâb-ı dini*yeye muhalif zannettikleri şeyleri bazı dik*kat*siz*lerin efrada telkinatıyla ve itaat bozulduktan sonra müstebit*ler,[110] cahil mutaassıplar,[111] dinde has*sas, muha*keme-i akliyede nok*san[112] olanlar, iyilik zannıyla o batak*lık zeminde tohum ekmeye baş*lama*sıyla ve devletin umum siyaseti cahil efradın elinde kalmakla ve bir milyona yakın fi*şek havaya atılmakla ve dahil ve hariç müddeîler par*mak vurmakla ortalık anarşistlik haline girdiğinden, bu hâdisenin isti*dad-ı tabiîsi,[113] hercümerc[114] ve müda*hale-i ec*nebî[115] iken, min indillâh, ism-i şeriat, o müteaddit sebep*lerden çıkan ervah-ı habîse ve münteşireyi[116] yuva*larına irca[117] ile, on üç asır*dan sonra bir mucize daha gösterdi.

    Hem geçen inkılâb-ı azîmde[118] Ordu ve ulemanın “Meşrutiyet şe*riata müsteniddir”[119] diye yükselen sadâsı, umum ehl-i İslâmın vicdanlarını manye*tizmalandırdı.[120] O inkılâp, inkılâpların kaide-i ta*biî*yesini hark ile şeriatın tesir-i mucizânesini gös*terdi. Ve daima da gös*terecektir.[121] Nisan’ın nısf-ı âhirinde[122] çıkan gazetelerin esas-ı fikirle*rine mute*rizim. Şöyle ki:

    Hayat onun yoluna feda edilen ve hayattan bin derece daha yüksek olan haysiyet ve itaat-i Askeriyeyi, hayata feda edilen ve ehl-i vicdan naza*rında gayet hasis olan âmâl-i nâ*meşruaya feda etmeye ihtimal verdiler. Hem de hakaik ve ahval onun cazibesine tâbi ve o merkeze merbut olan şems-i şeriat, saltanata veya hilâfete veya başka siyasete tâbî ve âlet te*vehhümüyle, bir şems-i münîri, münkesif bir yıldıza peyk ve câzibesine tâbi itikad etmek gibi göstermekle tarik-i dalâ*lete sülûk ettiler.

    Bütün kuvvetimle derim ki: Terakkimiz, ancak milliye*timiz olan İslâmiyetin terakkisiyle ve ha*kaik-i şeriatın tecellî*siyle*dir. Yoksa, “Yürüyüşünü terk etti, başkasının da yürü*yüşünü öğrenmedi” diye olan darb-ı mesele mâsadak[123] olacağız.

    Evet, hem şan ve şeref-i millet-i İslâmiye, hem sevab-ı âhiret, hem cemiyet-i milliye, hem hami*yet-i İslâmiye, hem hubb-u vatan,[124] hem hubb-u din ile mütehassis olmalıyız. Zira müsennâ daha muhkemdir.[125]

    Ey paşalar, zabitler!

    Cinayetlerime ceza[126] ve şimdi suallerime de ce*vap isterim. İslâmiyet ise, insaniyet-i kübrâ; ve şe*riat ise, mede*niyet-i fuzla (en faziletli) oldu*ğun*dan, âlem-i İslâmiyet, me*dine-i fazilet-i Eflâtuniye[127] olmaya sezâdır.[128]» (Divan-ı Harb-i Örfî sh: 38)


  7. #7
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Risale-i Nur’da ORDU VE ASKER

    ASKERLER, AHRARLAR VE NUR TALEBELERİ

    1909 yılında Hazret-i Üstad, cemiyeti irşad etmekle vazifedar olan, din âlimlerinde bu*lunması gereken vasıfları sıralar ve olmasını istediklerini “yaşasın” diye ve olmasını istemediklerini de ‘‘gebersin’’ diye ifade eder. Sonunda özellikle Askerler, ahrarlar ve Nur Talebeleri sıralaması da oldukça dikkat çekicidir.

    «Hâsıl-ı kelâm: Büyük vaizlerimiz hem âlim-i mu*hak*kik[129] olmalı, tâ ispat ve iknâ etsin. Hem hakîm-i müdak*kik[130] olmalı, tâ muvazene-i şeriatı[131] bozmasın. Hem be*liğ-i muknî[132] olmalı, tâ mukteza-yı hal[133] ve il*caat-ı za*mana[134] muvafık söz söylesin. Ve mizan-ı şeriatle[135] tartsın. Ve böyle olmaları da şarttır.

    Yaşasın Şeriat-ı Garrâ![136] Yaşasın Adalet-i İlâhî![137] Ya*şasın İttihad-ı Millî![138] Ölsün İhtilâf! Yaşasın Muhab*bet-İ Millî!.. Gebersin ağrâz-ı şahsiye[139] ve fikr-i inti*kam! Yaşasın şecaat-ı mücessem[140] Askerler! Yaşasın satvet-i muşahhas[141] Ordular! Yaşasın akıl ve tedbir-i mücessem[142] dindar Cemiyet-i Ah*râr[143] ve Nur talebe*leri. HAŞİYE

    Said Nursî» (Divan-ı Harb-i Örfî sh: 81)


  8. #8
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Risale-i Nur’da ORDU VE ASKER

    ASKERLERİN MEŞRUTİYETE KATKILARI

    1908’de ilan edilen ll. Meşrutiyet* hakkında sorulan bir suale, hürriyete kimlerin vesile olduğunu şöyle anlatır:

    «Hürriyet ve meşruti*yet; Askerlerimizin süngü*süyle, cemi*yet-i milliye*nin kalemiyle sahife-i vücuda geldi.» (Münazarat sh: 31)

    Mezkûr cevapta, Askerler, değil meclisi feshetmek veya hürriyetleri askıya almak bilakis elindeki maddi kuvveti, meclisi çalıştır*mak, hürri*yetlerin verilmesinde kullanmak gerektiği çok öz ola*rak ifade ediliyor.


  9. #9
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Risale-i Nur’da ORDU VE ASKER

    2001’LERE BİR MESAJ

    Said Nursi Hazretleri 1911 yılında Şam’da İslâm dün*yasına büyük bir mesaj vermiştir. Bu hi*tabe hem hal-i hazır du*rumu, hem istikbaldeki olayları na*zara vermekte ve çıkış yollarını göster*mektedir.

    Aslı Arabça olan bu hutbeyi Bediüzzaman Hazretleri 1951 yılında biz*zat kendisi Türkçeye tercüme etmiş, bazı ilaveler ve çıkarmalar yaparak yayınlamıştır. Verilen “kırk-elli sene sonra” tabirleri hem 1911 yılı itiba*riyle hem 1951 yılı itibariyle düşünülmelidir.

    Türkleri, İslâmiyetin kahraman Ordusu olarak tavsif et*tiği ve Arablara hitap ettiği bu eserinde diyor ki:

    «Yeis,[144] ümmetlerin, milletlerin “seretan”[145] deni*len en dehşetli bir has*talığıdır. Ve kemalâta mâni ve (ene ınde hüsnü zannî abdî bî)[146] hakikatine muhalif*tir; kor*kak, aşağı ve âcizlerin şe’nidir, bahaneleridir. Şe*hamet-i İslâmiyenin[147] şe’ni değildir. Hususan Arap gibi nev-i be*şerde medar-ı ifti*har yüksek se*ciye*lerle mümtâz bir kavmin şe’ni olamaz. Âlem-i İs*lâm milletleri Arabın metanetinden ders almışlar. İnşaallah, yine Araplar ye’si bırakıp, İslâmiyetin kahraman Ordusu olan Türklerle hakikî bir tesâ*nüd ve ittifak ile el ele verip Kur’ân’ın bayra*ğını dün*yanın her tarafında ilân edecekler*dir.» (Hutbe-i Şamiye sh: 44)

    Yine Bediüzzaman Hazretleri Arab ve Türkün tarihî bağlarını hatırlatıp Osmanlı Ordusunun mukaddesatı ko*ruma ve kahramanlığını anlatırken şu ifadeleri kullanır:

    «Hürriyet-i şer’iye ile meşveret-i meşrua,[148] hakikî milliyetimizin hâ*kimiyetini gösterdi. Hakikî milli*yetimizin esası, ruhu ise İslâmiyettir. Ve Hilâfet-i Osmaniye ve Türk Ordusunun o mil*liyete bayrak*tarlığı itibarıyla, o İslâmiyet milliyetinin sa*defi ve kalesi hükmünde Arap ve Türk hakikî iki kardeş, o kale-i kud*siyenin nöbettarlarıdırlar.

    İşte, bu kudsî milliyetin rabıtasıyla, umum ehl-i İslâm birtek aşiret hükmüne geçiyor. Aşiretin ef*radı gibi, İslâm ta*ifeleri de birbirine uhuv*vet-i İs*lâmiye ile mürtebit ve alâkadar olur. Birbirine mânen—lüzum olsa maddeten—yardım eder. Gü*ya bütün İslâm taifeleri bir silsile-i nuraniye[149] ile birbi*rine bağlıdır.

    Nasıl ki bir aşiretin bir ferdi bir cinayet işlese, o aşire*tin bütün ef*radı, o aşiretin ***düşmanı olan başka aşiretin naza*rında müttehem olur.[150] Güya herbir fert o cinayeti işlemiş gibi, o düşman aşi*ret onlara düşman olur. O tek cinayet, binler cinayet hükmüne geçer. Eğer o aşiretin bir ferdi, o aşi*re*tin mahiyetine temas eden medar-ı iftihar bir iyi*lik yapsa, o aşiretin bütün efradı onunla iftihar eder. Güya herbir adam, aşirette o iyiliği yap*mış gibi iftihar eder.

    İşte bu mezkûr hakikat içindir ki, bu zamanda, hususan kırk-elli sene sonra, seyyie, fenalık işle*yenin üstünde kalmaz. Belki milyonlar nü*fus-u İs*lâmiyenin hukuklarına tecavüz olur. Kırk-elli sene sonra çok mi*salleri görülecek.

    Ey bu sözlerimi dinleyen bu Cami-i Emevîdeki kardeş*ler ve kırk-elli sene sonra âlem-i İslâm camiindeki ihvân-ı Müslimîn! “Biz zarar vermi*yo*ruz, fakat menfaat vermeye ik*tidarımız yok. Onun için mazuruz” diye böyle özür beyan etmeyiniz. Bu özrünüz kabul değil. Tembelliğiniz ve neme lâzım deyip çalışmamanız ve ittihad-ı İslâm ile, milliyet-i ha*kikiye-i İslâmiye ile gayrete gelmedi*ğiniz, sizler için gayet büyük bir zarar ve bir hak*sızlıktır.

    İşte, seyyie böyle binlere çıktığı gibi, bu zaman*da ha*sene—yani İslâmiyetin kudsiyetine temas eden iyilik—yalnız işleyene münhasır kal*maz. Bel*ki o hasene, milyonlar ehl-i imana mânen fayda vere*bilir. Hayat-ı mâneviye ve maddîye*sinin rabı*tasına kuvvet verebilir. Onun için, neme lâzım de*yip kendini tembellik döşeğine at*mak zamanı de*ğil!..


  10. #10
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Risale-i Nur’da ORDU VE ASKER

    İSLÂM CUMHURİYETLER BİRLİĞİ MÜJDESİ

    Onun için tembellikle günahınız büyüktür. Ve iyiliğiniz ve hasene*niz de gayet büyük ve ulvîdir. Hususan kırk-elli sene sonra, Arap taifeleri, Ce*mahir-i Müttefika-i[151] Amerika gibi en ulvî bir vazi*yete girmeye, esarette kalan hâkimiyet-i İslâmi*yeyi eski zaman gibi küre-i arzın nısfında, belki ekserisinde tesisine muvaffak olmanızı rah*met-i İlâhiyeden kuvvetle bek*liyoruz. Bir kıyamet çabuk kopmazsa, inşaallah nesl-i âti gö*recek.

    Sakın kardeşlerim, tevehhüm, tahayyül etmeyi*niz ki, ben şu sözle*rimle siyasetle iştigal için him*metinizi tahrik edi*yorum. Hâşâ! Hakikat-i İslâ*miye[152] bütün siyâsâtın fevkindedir. Bütün siyasetler ona hizmetkâr olabi*lir. Hiçbir siyasetin haddi de*ğil ki, İslâmiyeti kendine âlet etsin.

    Ben kusurlu fehmimle şu zamanda, heyet-i iç*timaiye-i İslâmiyeyi, çok çark ve dolapları bulu*nan bir fabrika sure*tinde tasavvur ediyorum. O fabrikanın bir çarkı geri kalsa, yahut bir arkadaşı olan başka bir çarka te*cavüz etse, maki*nenin mi*hanikiyeti bozulur. Onun için, ittihad-ı İslâmın tam zamanı gelmeye başlıyor. Birbirinizin şahsî ku*surlarına bakmamak gerektir.» (Hutbe-i Şamiye sh: 54)


Sayfa 1/3 123 SonSon

Benzer Konular

  1. Risale-i Nur’dan Müsbet Avrupa’ya Bakış
    By SamiYusuf in forum Risale-i Nur Talebeliği
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 11.06.09, 06:57
  2. Risale-i Nur’da İstanbul’un Fethi
    By SamiYusuf in forum Emirdağ Lâhikası II
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 29.05.09, 17:28
  3. Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 11.08.08, 20:53
  4. İki ordu karşı karşıya
    By SiLa in forum Hicretin Üçüncü Yılı
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 14.07.08, 08:17
  5. İki Kişilik dev Ordu
    By hüzünyılı in forum İslam Büyüklerimiz ve Alimlerimiz..
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 07.07.08, 08:57

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •