Sayfa 3/3 İlkİlk 123
25 sonuçtan 21 ile 25 arası

Konu: Musibetlerin Sebep ve Hikmetleri

  1. #21
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Musibetlerin Sebep ve Hikmetleri

    MUSİBETLERİN MÜ’MİNLERE GELMESİNDEKİ BİR HİKMET

    Dünyada musibetin azgınlara daha çok gelmesi beklenirken mü’minlere gelmesindeki hikmet:

    “SUAL: Has dostlarınıza gelen musibetleri, tokat eseri deyip hizmet-i Kur'aniyede füturları cihetinde bir itab telakki ediyorsun. Halbuki size ve hizmet-i Kur'aniyeye hakikî düşmanlık edenler, selâmette kalıyorlar. Neden dosta tokat vuruluyor, düşmana ilişilmiyor?

    ELCEVAB: ‘ez zulmü lâ yedûmü ve’l küfrü yedûmü’ ([40]) sırrınca: Dostların hataları, hizmetimizde bir nevi zulüm hükmüne geçtiği için, çabuk çarpılıyor. Şefkatli tokat yer, aklı varsa intibaha gelir. Düşman ise, hizmet-i Kur'aniyeye zıddıyeti, mümanaatı, dalalet hesabına geçer. Bilerek veya bilmeyerek hizmetimize tecavüzü, zındıka hesabına geçer. Küfür devam ettiği için, onlar ekseriyetle çabuk tokat yemiyorlar. Nasılki küçük kabahatleri işleyenlerin, nahiyelerde cezaları verilir. Büyük kabahatleri de büyük mahkemelere gönderilir. Öyle de: Ehl-i imanın ve has dostların hükmen küçük hataları, çabuk onları temizlemek için kısmen dünyada ve sür'aten verilir. Ehl-i dalaletin cinayetleri, o kadar büyüktür ki: Kısacık hayat-ı dünyeviyeye cezaları sığışmadığından, mukteza-yı adalet olarak âlem-i bekadaki mahkeme-i kübraya havale edildiği için, ekseriyetle burada cezaya çarpılmıyorlar.

    İşte hadîs-i şerifte ‘ed dünya sicnü’l mü’mini ve cennetü’l kafiri’([41]) hakikata dahi işaret ediyor. Yani: Dünyada şu mü'min, kısmen kusuratından cezasını gördüğü için dünya onun hakkında bir dâr-ı cezadır. Dünya, onların saadetli âhiretlerine nisbeten bir zindan ve cehennemdir. Ve kâfirler madem Cehennem'den çıkmayacaklar. Hasenatlarının mükâfatlarını kısmen dünyada gördükleri ve büyük seyyiatları te'hir edildiği cihetle, onların âhiretine nisbeten dünya, cennetleridir. Yoksa mü'min bu dünyada dahi kâfirden manen ve hakikat nokta-i nazarında çok ziyade mes'uddur. Âdeta mü'minin imanı, mü'minin ruhunda bir cennet-i maneviye hükmüne geçiyor; kâfirin küfrü, kâfirin mahiyetinde manevî bir cehennemi ateşlendiriyor.” (Lem’alar sh: 47)

    “Aziz, sıddık kardeşlerim!

    Risale-i Nur dünya işlerine âlet olamaz, dünya işlerinde siper edilmez. Çünki, ehemmiyetli bir ibadet-i tefekküriye olduğu cihetle, dünyevî maksadlar onunla kasden istenilmez, istenilse ihlas kırılır, o ehemmiyetli ibadet şekli değişir. Yani, çocuklar gibi döğüştükleri vakit Kur'an'ı başına siper eder. Başına gelen zarar Kur'an'a geldiği gibi; Risale-i Nur, böyle muannid hasımlara karşı siper istimal edilmemeli. Evet Risale-i Nur'a ilişenler tokatlar yerler, yüzer vukuat şahiddir. Fakat Risale-i Nur tokatlarda istimal edilmez ve niyet ve kasd ile tokatlar gelmez. Çünki sırr-ı ihlas ve sırr-ı ubudiyete münafîdir. Bizler, bize zulmedenleri, bizi himaye eden ve Risale-i Nur'da istihdam eden Rabbimize havale ediyoruz.” (Kastamonu Lâhikası sh: 262)

    “Hattâ bu defa bana beş vecihle kanunsuz, bayramda, düşmanlarımın plânıyla bana ihanet eden o malûm adama şimdilik bir bela gelmesin diye telaş ettim. Çünki mes'ele şaşaalandığı için, doğrudan doğruya avam-ı nâs bana makam verip hârika bir keramet sayabilirler diye, dedim: "Ya Rabbi, bunu ıslah et veya cezasını ver. Fakat böyle kerametvari bir surette olmasın." (Emirdağ Lâhikası-l sh: 75)


  2. #22
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Musibetlerin Sebep ve Hikmetleri

    DOSTLARIN HATALARI İLAHÎ TOKADA MÜSTEHAK EDER

    Şahsa değil şahsın hizmetine zarar verenler, tokat yerler:

    “Medar-ı ibret bir mes'ele:

    [Vehme maruz, fütura düşen bazı dostlarıma kuvve-i maneviyeyi teyid edecek yedi emarenin delaletiyle, sırf hizmet-i Kur'ana ait bir ikram-ı Rabbanîyi ve bir himayet-i İlahiyeyi beyan etmeye mecburum ki, o zaîf damarlı bir kısım dostlarımı kurtarayım. O yedi emarenin dördü; dost iken, sırf birer maksad-ı dünyevî için şahsıma değil, Kur'ana hâdimliğim cihetinde düşman vaziyeti almalarıyla, o maksadlarının aksiyle tokat yediler. O yedi emarenin üçü ise, ciddî dost idiler ve daima da dostturlar; fakat dostluğun iktiza ettiği merdane vaziyeti muvakkaten göstermediler, tâ ki ehl-i dünyanın teveccühünü kazanıp birer maksad-ı dünyevî kazansınlar ve başlarından emin olsunlar. Halbuki o üç dostum, maatteessüf o maksadlarının aksiyle birer itab gördüler.]

    Evvelki dört zahirî dost, sonra düşman vaziyeti gösterenlerin

    Birincisi: Bir müdür, kaç vasıta ile yalvardı. Onuncu Söz'den bir nüsha istedi. Ona verdim. O ise, terfi' için dostluğumu bırakıp düşmanlık vaziyeti aldı. Valiye şekva ve ihbar suretinde verdi. Hizmet-i Kur'aniyenin bir eser-i ikramı olarak terfi' değil, azledildi.

    İkincisi: Diğer bir müdür, dost iken, âmirlerinin hatırı için ve ehl-i dünyanın teveccühünü kazanmak fikriyle şahsıma değil, hizmetkârlığım cihetinde rakibane ve düşmanane vaziyet aldı, kendi maksadının aksiyle tokat yedi. Ümid edilmediği bir mes'elede, iki buçuk seneye mahkûm edildi. Sonra Kur'anın bir hizmetkârından dua istedi. İnşâallah belki kurtulacak, çünki ona dua edildi.

    Üçüncüsü: Bir muallim, dost görünürken ben de ona dost baktım. Sonra Barla'ya nakledip yerleşmek için düşmanane bir vaziyeti ihtiyar etti; o maksadının aksiyle tokat yedi. Muallimlikten askerliğe atıldı. Barla'dan uzaklaştırıldı.

    Dördüncüsü: Bir muallim (hâfız, hem mütedeyyin gördüğüm için) Kur'anın hizmetinde bana bir dostluk edecek niyetiyle ona samimane bir dostluk gösterdim. Sonra o, ehl-i dünyanın teveccühünü kazanmak için bir memurun bir tek kelâmıyla bize karşı çok soğuk ve korkak vaziyeti aldı. Sonra o maksadının aksiyle tokat yedi. Müfettişinden şiddetli bir tekdir yedi ve azledildi.

    İşte bu dört adam düşman vaziyeti almakla böyle tokat yedikleri gibi, üç dostum da ciddî dostluğun iktiza ettiği merdane vaziyeti göstermedikleri için, tokat değil, bir nevi ihtar nev'inde aks-i maksadlarıyla ikaz edildiler.

    Birincisi: Gayet mühim ve ciddî ve hakikî bir talebem olan bir zât-ı muhterem, mütemadiyen Sözler'i yazar, neşrederdi. Müşevveş büyük bir memurun gelmesiyle ve bir hâdisenin vukuu ile; yazdığı Sözler'i sakladı, muvakkaten istinsahı da terketti. Tâ ki, ehl-i dünyadan bir zahmet görmesin ve bir sıkıntı çekmesin ve onların şerlerinden emin olsun. Halbuki o hizmet-i Kur'aniyenin muvakkaten ta'tilinden gelen bir eser-i hata olarak, bir sene mütemadiyen bin liraya mahkûmiyet gibi bir bela, gözü önüne konuldu. Ne vakit istinsaha niyet etti ve eski vaziyetine döndü; o davasından tebrie etti, lillahilhamd beraet kazandı. Fakr-ı haliyle beraber bin liradan kurtuldu.

    İkincisi: Beş seneden beri merd ve ciddî ve cesur bir dostum, ehl-i dünyanın ve yeni gelen bir âmirin hüsn-ü zannını ve teveccühünü kazanmak için, komşum iken, düşünmeyerek ihtiyarsız birkaç ay benim ile görüşmedi. Hattâ bayramda ve ramazanda uğramadı. Halbuki maksadının aksiyle karye mes'elesi neticelendi, nüfuzu kırıldı.

    Üçüncüsü: Haftada bir-iki defa benimle görüşen bir hâfız, imam olmuş. Sarık sarmak için iki ay beni terketti. Hattâ bayramda yanıma gelmedi. Hilaf-ı me'mul olarak, maksadının aksiyle yedi-sekiz ay imamlık ettiği halde hilaf-ı âdet bir surette ona sarık bağlattırılmadı.

    İşte bu gibi vukuatlar çok var. Fakat bazılarının hatırlarını kırmamak için zikretmiyorum. Bunlar ne kadar zaîf birer emare ise de, fakat içtimaında bir kuvvet hissedilir. Onunla kanaat gelir ki: Şahsıma karşı değil -çünki nefsimi hiçbir ikrama lâyık görmüyorum- belki hizmet-i Kur'an noktasında sırf o cihette bir ikram-ı İlahî ve bir himayet-i Rabbaniye altında hizmet ettiğimiz anlaşılıyor. Dostlarım bunu düşünmeli, evhama kapılmamalı. Madem hizmetkârlığıma bir ikram-ı İlahîdir ve madem fahre değil, belki şükre sebebdir ve madem ‘ve emma bi ni’meti rabbike fe haddis’ ([42]) fermanı var.. bu sırlara binaen, hususî bir surette dostlarıma beyan ediyorum. (Mektubat sh: 338)

    EKLER

  3. #23
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Musibetlerin Sebep ve Hikmetleri

    DECCALİYETİN YAYDIĞI SEFAHET VE GÜNAHLAR

    Burada ehemmiyetli bir meseleyi nazara almak zaruriyeti var. Şöyle ki:

    Şu okuduğumuz: “Sarhoşçasına , gayet heveskârane şarkıları ve bazen kızların sesiyle, radyo ağzıyla (Şimdi daha çok televizyonla) bu mübarek merkez-i İslamiyet’in her köşesinde cazibedarane işittirilmesi bu korku azabını netice verdi.” ifadesi, bütün İslam memleketlerinin merkezi ve kahraman bayraktarı olan milletimizin yaşadığı vatanımızda yaygınlaştırılan sefahatler ve bid’aları hatırlatır. Yani asırlardan beri ecdadımızın yaşadığı ve uğurunda canlarını feda ettiği İslamiyet’ten alınan ve tarihî şerefimizi teşkil eden millî ahlâk ve an’anelerimiz terk edilmesin ve Avrupa’nın nefisperestliğinden doğan açık-saçık yaşayıştan ve adetlerinden vazgeçilsin, diye ihtar eder. Yani temel hadis kitaplarında Peygamberimizin (A.S.M) ciddiyetle ve tekrarla haber verdiği ahirzaman fitnesini, yani deccal fitnesini bildiriyor.

    Evet Bediüzzaman Hazretleri diyor ki:

    “Rivayetlerde gelmiş ki: "Deccal'ın bir yalancı Cennet'i var; kendine tâbi' olanları ona atar. Hem yalancı bir Cehennemi var; tâbi' olmayanları ona atar. Hattâ o kendi merkebinin de bir kulağını Cennet gibi, bir kulağını da Cehennem gibi yapmış. Azamet-i bedeniyesi bu kadardır, şu kadardır..." diye tarifat var?

    Elcevab: Deccal'ın şahs-ı surîsi insan gibidir. Mağrur, firavunlaşmış, Allah'ı unutmuş olduğundan; surî, cebbarane olan hâkimiyetine, uluhiyet namını vermiş bir şeytan-ı ahmaktır ve bir insan-ı dessastır. Fakat şahs-ı manevîsi olan dinsizlik cereyan-ı azîmi, pek cesîmdir. Rivayetlerde Deccal'a ait tavsifat-ı müdhişe ona işaret eder. Bir vakit Japonya'nın başkumandanının resmi, bir ayağı Bahr-i Muhit'te, diğer ayağı on günlük mesafedeki Port Artür Kal'asında tasvir edilmiş. O küçük Japon Kumandanı'nın bu surette tasviriyle, ordusunun şahs-ı manevîsi gösterilmiş.

    Amma Deccal'ın yalancı Cennet'i ise, medeniyetin cazibedar lehviyatı ve fantaziyeleridir.” (Mektubat sh: 58)

    Bediüzzaman Hazretleri aynı manayı te’yid eden haberlerden şunları da nakleder:

    “Rivayette var ki: "Fitne-i âhirzaman o kadar dehşetlidir ki, kimse nefsine hâkim olmaz." Bunun için, binüçyüz sene zarfında emr-i Peygamberîyle bütün ümmet o fitneden istiaze etmiş, azab-ı kabirden sonra ‘min fitnetid deccali ve min fitneti ahirizzaman’([43]) vird-i ümmet olmuş.

    Allahu a'lem bissavab, bunun bir tevili şudur ki: O fitneler nefisleri kendilerine çeker, meftun eder. İnsanlar ihtiyarlarıyla, belki zevkle irtikâb ederler. Meselâ; Rusya'da hamamlarda kadın-erkek beraber çıplak girerler ve kadın kendi güzelliklerini göstermeğe fıtraten çok meyyal olmasından seve seve o fitneye atılır, baştan çıkar ve fıtraten cemalperest erkekler dahi, nefsine mağlub olup o ateşe sarhoşane bir sürur ile düşer, yanar. İşte dans ve tiyatro gibi o zamanın lehviyatları ve kebairleri ve bid'aları birer cazibedarlık ile pervane gibi nefisperestleri etrafına toplar, sersem eder. Yoksa cebr-i mutlak ile olsa ihtiyar kalmaz, günah dahi olmaz.” (Şualar sh: 584)

    Yukarıda dikkat çekilen (Dans ve tiyatro) gibi sefahetler, şimdi televizyonlarda maalesef daha yaygın haldedir. Bu ise, musibetlerin gelmesine fiilî dua sayılır.

    Bediüzzaman Hazretleri şu hadise de dikkat çeker:

    “Rivayetlerde Hazret-i İsa Aleyhisselâm'a "Mesih" namı verildiği gibi her iki Deccal'a dahi "Mesih" namı verilmiş ve bütün rivayetlerde ‘min fitneti’l mesihı’d deccal, min fitneti’l mesihı’d deccal’ denilmiş. Bunun hikmeti ve tevili nedir?

    Elcevab: Allahu a'lem bunun hikmeti şudur ki: Nasılki emr-i İlahî ile İsa Aleyhisselâm, şeriat-ı Museviyede bir kısım ağır tekâlifi kaldırıp şarab gibi bazı müştehiyatı helâl etmiş. Aynen öyle de; Büyük Deccal, şeytanın iğvası ve hükmü ile şeriat-ı İseviyenin ahkâmını kaldırıp Hristiyanların hayat-ı içtimaiyelerini idare eden rabıtaları bozarak, anarşistliğe ve Ye'cüc ve Me'cüc'e zemin hazır eder. Ve İslâm Deccalı olan Süfyan dahi, şeriat-ı Muhammediyenin (A.S.M.) ebedî bir kısım ahkâmını nefis ve şeytanın desiseleri ile kaldırmağa çalışarak hayat-ı beşeriyenin maddî ve manevî rabıtalarını bozarak, serkeş ve sarhoş ve sersem nefisleri başıboş bırakarak, hürmet ve merhamet gibi nurani zincirleri çözer; hevesat-ı müteaffine bataklığında, birbirine saldırmak için cebrî bir serbestiyet ve ayn-ı istibdad bir hürriyet vermek ile dehşetli bir anarşistliğe meydan açar ki, o vakit o insanlar gayet şiddetli bir istibdaddan başka zabt altına alınamaz.” (Şualar sh: 593)

    Zamanımızda radyo ve televizyon gibi neşir vasıtalarının, millî ahlak ve an’aneleri tahribindeki dehşetini haber veren bir hadisin, asrımıza bakan mana vechesini açıklayan Bediüzzaman Hazretleri diyor:

    “Birden ihtar edilen bir mes'ele:

    Âhirzamanda bir şahsın hatiat ve günahlarının gayet dehşetli bir yekûn teşkil ettiğine dair rivayetler vardır. Eskide acaba âdi bir adam, binler adam kadar günah işleyebilir mi ve o âhirzamanda bildiğimiz günahlardan başka hangi günahlardır ki kâinatın heyet-i mecmuasına dokunur, kıyametin kopmasına ve dünyaları başlarına harab olmasına sebebiyet verir, diye düşünürdüm. Şimdi bu zamanda müteaddid esbabını gördük.

    Ezcümle müteaddid vücuhundan radyomla anlaşıldı ki: O bir tek adam bir tek kelime ile, bir milyon kebairi birden işler ve milyonlarla insanı dinlettirmekle günaha sokar. Evet küre-i havanın yüzbinler kelimeleri birden söyleyen ve bir dili olan radyo unsuru, nev-i beşere öyle bir nimet-i İlahiyedir ki, küre-i havayı bütün zerratıyla şükür ve hamd ü sena ile doldurmak lâzım gelirken, dalaletten tevellüd eden sefahet-i beşeriye, o azîm nimeti şükrün aksine istimal ettiğinden elbette tokat yiyecek. Nasılki havarik-ı medeniyet namı altındaki ihsanat-ı İlahiyeyi, bu mimsiz, gaddar medeniyet hüsn-ü istimal ile şükrünü eda edemeyerek tahribata sarfedip küfran-ı nimet ettiği için öyle bir tokat yedi ki, bütün bütün saadet-i hayatiyeyi kaybettirdi. Ve en medenî tasavvur ettiği insanları, en bedevi ve vahşi derekesinden daha aşağıya indirdi. Cehennem'e gitmeden evvel, Cehennem azabını tattırıyor.

    Evet radyonun küllî nimetiyet ciheti, küllî bir şükür iktiza eder. Ve o küllî şükür de, Hâlık-ı Arz ve Semavat'ın kelâm-ı ezelîsinin şimdiki bütün muhatablarına birden yetiştirmek için, küllî yüzbin dilli semavî bir hâfız hükmünde, her vakit kâinatta Kur'an'ı okumalıdır. Tâ o nimetin küllî şükrünü eda ve o nimeti idame etsin.

    Said Nursî” (Kastamonu Lâhikası sh: 71)

    “(Medar-ı ibret ve hayret bir hâdisedir)

    "Risale-i Nur'un erkân-ı mühimmesinden bir zât yazıyor ki: "Adapazarı zelzelesinin aynı gününde, zelzeleden birkaç saat evvel, umumî ve herkese göstermek için, bir büyük tiyatro teşekkülüyle ve oyuncu kızlardan dört güzelini çırılçıplak olarak alayişle çarşı ve pazarda gezdirerek, o cazibedarlara kapılan tiyatro binasında toplanan bin kişiden fazla seyirciler, oyun başlarken, birdenbire arz kemal-i hiddet ve gayz ile onların hayâsız yüzlerini dehşetli tokatladı, mahvedip zîr ü zeber etti. Ve o binayı hâk ile yeksan eyledi." Ben, dünyanın bu nevi hâdiselerinden iki senedir hiç haberim yoktu, bakmıyordum. Fakat bugünlerde hem Hüsrev ve hem kahraman Çelebi zelzeleden haber vermeleri; ve Hüsrev ve rüfekasının kanaatıyla, Isparta'nın gürültülü zelzelesi, karşısında Risale-i Nur'u kuvvetli bir kalkan bulmasıyla hiçbir zarar vermemesi; ve Risale-i Nur'a muarız bir hocanın bütün hasılatını mahveden dolu o muarıza has kalması, başkasına ilişmemesi bir derece kanaat verir ki; ekser vilayetlere giren ve Adapazar'a girmeyen Risale-i Nur'un ehemmiyetli bir esası olan tesettür şiarını bu derece açık ihanetiyle, Risale-i Nur onların yardımlarına koşmamış diye, yalnız bu hâdiseye baktım.” (Kastamonu Lâhikası sh: 262)

    Geçmişte olan bu hâdiseler, şimdiki insanlara ibret manzarası olmalı.


  4. #24
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Musibetlerin Sebep ve Hikmetleri

    KU’RAN VE HADİSTE, AZGIN ZALİMLERE GELEN CEZALAR

    Kuran’da ibret nazarlarına arz edilen azgın zalimlerin helâket ve cezaları hakkında hayli ayetler vardır. Bunlardan her zamana bakan ibretlik bir kısmı notlar halinde aşağıda sıralanmıştır:

    1- Azgın topluluğa gece yatarken veya gündüz vakti İlahî azab ve darbenin gelip çatması ve faidesiz pişmanlıkları. (7/4,5)

    2- Azgınlara yere çöktüren sarsıntı musibeti. (7/91) - (29/36,37)

    3- İlahî gazaba lâyık olan azgınların istidracen, yavaş yavaş tehlikeye itilmeleri. (7/182,183)

    4- (Kimleri darbeleyip cezalandırmak gerektiği cihetinde kaderce) işaretlenmiş taşları yağdırma azabı ve hakikî mü’minlerin kurtarılması. (11/82,83) - (51/33-36)

    5- Yeri altüst eden ve sabahleyin gelen korkunç ses ve taş yağmuru azabı. (15/73,74)

    6- Karada yere batırmak, taş yağdırmak ve denizde boğmak azab ve cezalarıyla azgınlara yapılan tehditler. (17/68, 69) - (29/40)

    7- Yeryüzünde bozgunculuk (ifsadat) yapan dokuz komite ele başlarının tasarladıkları gece baskını planlarının altüst edilişi ve toptan helak edilmeleri. (27/48-52)

    8- Yere batırılma cezası (47/10)

    9- Azgınlıkları sebebiyle helak edilen kavimler. (53/50-53) gibi pek çok ayetler, gazab-ı İlahiyeye delalet eden ve kıyamete kadar ibret ve ikaz dersleri makamında nazara verilen ayetlerdir. Bu gibi ayetlerin manasını, pek çok tarihi hadiseler tasdik etmiş ve edecektir diye Kuran’ın insanlık alemine duyurmakta olduğunu, bu derlemede kısmen nakledilen Risale-i Nur’daki ikaz edici derslerden anlıyoruz.

    Yukarıda ayetlerin beyan ettiği hadiseler, müteşabih ve te’vile muhtaç ifadelerle hadislerde de haber verilir.

    Ahirzaman fitnesinde, İslam dünyasını yok etmek isteyen dinsizlik cereyanının suikasd plânlarını hazırlamayı tasarlayan azgınların ve istemeyerek onlara katılanların imhasına işaret eden müteşabih fakat manidar bir rivayet mealen şöyledir:

    "Kâ'be'ye karşı (Merkeziyet-i İslamiyeye ve ihya-i hilâfete karşı) bir ordu, saldırı tertipleyecek. (İmha plânı hazırlayacak) Yerin bir çölüne geldikleri vakit en öndekileri de (Elebaşlarını da) en sondakileri de (tamamiyle) yere batırılacak!" Ben söze girip: "Ey Allah'ın Resûlü, onların içerisinde çarşı-pazar (ehli) olanlar, onlardan olma(dığı halde zorla katılan)lar da var. Nasıl olur da hepsi birden yere batırılıp (cezalandırılır)? dedim. Aleyhissalatu vesselam:

    "Öndekileri de, arkadakileri de batırılır. Ancak, herbiri niyetlerine göre diriltilir" buyurdular."

    Buhari, Büyü 49; Müslim, Fiten 8, (2884)”

    "Bu ümmette “hasf” (yere batırma), “mesh” (suret değişmesi) ve “kazf” (taş yağması) olacak. Bu musibetler kaderi yani (bütün varlıklara ve hadiselere Allah’ın hâkim olduğunu) inkâr edenlere gelecek."

    Ebu Davud, Sünnet 7, (4613); Tirmizi, Kader 7, (2153, 2154)”

    “-Bu ümmetin sonradan gelen nesilleri, önceden gelip geçenlere (çeşitli ithamlar ve bahanelerle) hakâret ettiği zaman artık kızıl rüzgârı, (zelzeleyi), yere batışı (hasfı) veya suret değiştirmeyi (meshi) veya gökten taş yağmasını, (kazfi) bekleyin."

    Tirmizi, Fiten 39, (2211).”

    “Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kıyametin kopmasına yakın (bazı insanlar günahları sebebiyle) "mesh"e (hayvan süretine çevrilmeye), "hasf"e (yere batmaya) ve "kazf'e (taşlanma azabına) uğrayacaktır."

    Kütüb-ü Sitte: 7190”

    “Enes Hazretleri (radıyallâhu anh) anlatayor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana: "Ey Enes, dedi, insanlar yurtlar ediniyor. Bu yurtlardan biri Basra ve Busayra diye tesmiye edilmektedir. Eğer sen oraya uğrar veya ona girersen;

    – oranın çorak (tuzlu) arazisinden,

    – gemilerin yanaştığı limanından,

    – çarşısından,

    – ümerasının kapılarından (Siyasî makamlarından) sakınasın!

    Sana oranın güneşe açık yerlerini (dağlarını) tavsiye ederim. Zira orada (Basra ve Busayra ve şer cereyanı mahallerinde) hasf (yere batma), kazf ve zelzele olacak. Bir kavim de normal şekilde akşama erdiği halde, sabaha maymun ve hınzırlar olarak çıkacak."

    Ebü Dâvud, Melâhim 10, (4307).”

    Ümmetim on beş şeyi yaptığı vakit bela başlarına iner, buyurdu.

    -Ey Allah'ın Resulü! Bunlar nedir? denildi. Peygamber (A.S.M.):

    1- Devlet malı yalnız bir kısım insanlara (makam sahiblerine) verilip, ötekilerin (halkın) mahrum bırakıldığı;

    2- Emanetin (Devletin idare makamlarının) kendisine bırakılan kişi tarafından ganimet sayıldığı; (Şahsî menfaatlarda istismar edildiği)

    3- Zekatın ödenmesi gereken bir zarar telakki edildiği; (Fakirlere yardım edilmediği)

    4- Kocanın her hususta karısının emrinde bulunduğu; (Aile reisliği kadına verildiği)

    5- Kişinin anasına isyan ettiği (aile yapısında manevi bağların koptuğu);

    6- Kişinin (enaniyetine çok hoş gelen aşırı tarafgir) dostunu, (hakka bağlı olanlara tercih edip) çok iltifatkâr karşıladığı;

    7- Babasına cefa ettiği (aile müessesesinin manevi nizamı bozulduğu);

    8- Mescidlerde yüksek sesle konuşulduğu (Bu ihbar-ı Nebevîde; siyasî tarafgirlik, cemaatî taassub ve halkın hissiyatına hitaben heyecanlandırıp cemaatın teveccühünü toplamak ve kendine bağlamak gibi ihlasa münafi olan hissî temayüllerle yapılan heyecanlı vaazların zuhur edeceğine de işaret vardır);

    9- Bir kavmin (milletin) en alçağı, o halkın ilk adamı (reisi) olduğu;

    10- Bu kişinin şerrinden korkulduğu için ikram edildiği (tarafgirlik gösterildiği);

    11- İçkinin bol bol içildiği;

    12- İpek elbiselerin giyildiği (aşırı lüks hayata girildiği);

    13- Şarkıcı kadınların

    14- Çalgı âletlerinin yaygın hale geldiği;

    15- Ve bu ümmetin sonundakilerin, (Ahirzamandaki bozuk insanların) ilkte bulunanları (geçmiş muhterem ecdadı) lânetlediği vakit, bu on beş şey gerçekleşmiş demektir. İşte bu saydıklarım meydana geldiği vakit,

    – kızıl rüzgârı veya

    – hasf'ı (Yere batırılma cezasını) ya da

    – mesh'i (Çılgın yaşanan sefahetle bozulup hayvanlaşmayı) bekleyin.

    Taç Tercümesi 5. Cilt 1009. Hadis (Tirmizi fiten/38 den naklen)


  5. #25
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Musibetlerin Sebep ve Hikmetleri

    SONSÖZ

    Mezkür nakiller gibi daha pek çok küllî manada rivayetler vardır. Fakat derlemememizin hacmı itibarıyla kısa kesildi.

    İşte bu izahlardan açıkça anlaşılıyor ki, Deccalın şahsından daha çok, onun tahribci cereyanından ve medenî hayat diyerek yaygınlaştırdığı sosyete denen anlayış ve yaşayıştan uzak durmaya dikkat çekiliyor. Yani, sonsuz merhamet sahibi olan Allah, (c.c.) aldatılan müslüman halkı, ahiretlerini kaybettiren fitne felaketinden kurtarmak için zelzele gibi musibetlerle uyandırıyor, diye bütün gerçek İslâm alimleri haber veriyorlar.

    Buraya kadar verilen izahatın neticesi olarak deriz ki: Kâinatın ve bütün ahval-i alemin, Âdil, Kahhar, Hakîm, Rahîm gibi sıfatlara sahib bir sahibi, müdebbiri ve mutasarrıfı var. Her an her şeyi bütün hususiyetleri ile bilir ve görür ve mezkür sıfatlarının gereği üzere muamele ve tasarruf eder. Hatakâr mü’minlere ekseriya cezayı dünyada verir; azgınlara ise, bazen ibretlik için az bir miktarı dünyada verip esas cezalarını da ahirete te’hir eder.

    Evet Kâinatın sahibi, Kâinatın neticesi olan insanları başıboş bırakmış değildir.

    Netice:

    İmtihan edilmek ve dinî talim ve terbiye ile tekâmül edip hakikî insan olmak için dünyaya gönderilen insanların, bu asrın bozuk yaşayışıyla işledikleri günahlardan tövbe etmeleri gerekiyor. Aksi halde, çeşitli musibetlerle terbiye edilmeleri devam edeceğini Allah (c.c.) bildiriyor.



    --------------------------------------------------------------------------------

    [1] Dershane hükmünde olan hapishanedeki

    [2] azarlamak, darılmak

    [3] “Belki sevmediğiniz şey hakkınızda hayırlıdır.” Bakara Sûresi, 2:216.

    [4] Allah’ın, kullarını sevkettiği ve onlar için seçtiği her şeyde hayır vardır.

    [5] “Belki sevmediğiniz şey hakkınızda hayırlıdır.” Bakara Sûresi, 2:216.

    [6] dikkat çekmek

    [7] Secde Suresi, 32:7

    [8] güzellik

    [9] dış görünüşe çok değer veren

    [10] sadece kendine menfaati olanı düşünen

    [11] kişinin geçici isteklerine uymamayı gerektiren

    [12] “Eğer hak onların keyiflerine tâbi olsaydı, gökler ve yer hep fesâda uğrardı.” Mü’minûn Sûresi, 23:71.

    [13] azab

    [14] kıyas, ayar ve ölçü

    [15] kainatın küçük nümunesi olan insan

    [16] yiyecek ve içecekler

    [17] yeryüzü alemi

    [18] Allah’dan bahsetmeyen ilim

    [19] dini bakış

    [20] büyük din alimleri

    [21] varlıklardan kime delalet ettikler için bahsetme

    [22] dinden bahsetmeyen ilim adamları

    [23] el-Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, 1:519, no: 1056; el-Hâkim, el-Müstedrek, 3:343; Buharî, Merdâ: 3; Tirmizî, Zühd: 57; İbni Mâce, Fiten: 23; Dârimî, Rikâk: 67; Müsned, 1:172, 174, 180, 185, 6:369.

    [24] “Neredeyse öfkeden parçalanacak!” Mülk Sûresi, 67:8.

    [25] “İnkâr edenler için ise Cehennem ateşi vardır.” Fâtır Sûresi, 35:36.

    [26] “Zâlimlerin hakkı şüphesiz ki pek acı bir azaptır.” İbrahim Sûresi, 14:22.

    [27] “Oraya atıldıklarında Cehennemin gürleyişini işi*tirler ki, kaynayıp duruyor.

    Neredeyse öfkeden parçalanacak!” Mülk Sûresi, 67:7-8.

    [28] “Onlar dünya hayatını seve seve âhirete tercih ederler, halkı Allah yolundan alıkoyarlar ve doğru yo*lu eğri göstermeye çalışırlar. Öyleleri, haktan pek uzak bir sapıklık içindedirler.” İbrahim Sûresi, 14:3.

    [29] “Asâsını kemirmekte olan bir ağaç kurdu.” Sebe’ Sû*resi, 34:14.

    [30] “Onlara taşlar attılar.” Fil Sûresi, 105:4.

    [31] “Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı?” Fil Sûresi, 105:2.

    [32] “Rabbinin fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi?” Fil Sûresi, 105:1.

    [33]“Onlara taşlar attılar.” Fil Sûresi, 105:4.

    [34] “Dalâlet içinde.” Fil Sûresi, 105:2.

    (1) Günümüzde zelzelenin gün ve saatlerini bildirmek tarzında yayılan haberlerle halkı heyecanlandırıp korkutanların kulakları çınlasın!

    Halbuki bu zelzele haberleri şöyle olabilirdi: “Hata ve günahlarımızdan tövbe ve dönüş yapmak hikmetiyle gelen ve Allah’ın ikazı olan bu zelzelelerin hafifçe devam etme ihtimali var. Milletimiz İslâmî hayata daha sıkı bağlanır ve sağlamlığı normal olmayan bazı mesken sahipleri de az bir ihtiyat yaparlarsa, inşaallah bir zayiat olmaz.” İşte bu haber şekli maslahatlı ve makuldur.

    [35] “Bilgim sayesinde bu bana verildi.” Kasas Sûresi, 28:78; Zümer Sûresi, 39:49.

    [36] “Ne zaman ki yer müthiş bir sarsıntıyla sarsılır. Ve yeryüzü bütün ağırlıklarını dışarı çıkarır. Ve insan ‘Ne oluyor buna?’ der. O gün yeryüzü, üzerinde herkesin ne iş yaptığını haber verir. Çünkü Rabbin ona konuşmasını emretmiştir.” Zilzal Sûresi, 99:1-5.

    (Haşiye) Hem Rus gibi olanlar, mensuh ve tahrif edilmiş bir dini terk etmekle, hak ve ebedî ve kabil-i nesh olmayan bir dine ihanet etmek derecesinde gayretullaha dokunmadığından, zemin şimdilik onları bırakıp, bunlara hiddet ediyor.

    [37] Enfâl Sûresi, 8:25.

    [38] “Senden başka ilâh yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden ol*dum.” Enbiyâ Sûresi, 21:87.

    [39] Zulüm devam etmez, küfür devam eder.

    (Haşiye) Demek bu geçen seneki zelzele yâni İzmir zelzelesi Risale-i Nurun dirilmesine ve meydana çıkmasına bir emaredir ve o rü'yayı tâbir ediyor. Evet o zelzeleden evvel Risale-i Nur defnolunmuş gibi gayet gizli perde altında intişar ediyordu. Zelzele başladıktan sonra eski elbise-i fâhiresiyle meydan-ı zuhûra çıktı.

    [40] Zulüm devam etmez, küfür devam eder.

    [41] “Dünya mü’minin zindanı, kâfirin Cennetidir.” Müs*lim, Zühd: 1; Tirmizî, Zühd: 16; İbni Mâce, Zühd: 3; Müsned, 2:197, 323, 389, 485.

    [42] “Rabbinin nimetini yâd et.” Duhâ Sûresi, 93:11.

    [43] “Mesih Deccalın fitnesinden... Ahirzaman fitnesin*den... (sana sığınıyoruz Allah’ım).” Buhari, Daavât: 37, 39, 44, 45, 46, Ezan: 149, Cenâiz: 88, Fiten: 26; Müslim, Mesâcid: 127, 128, 130-134; Müsned, 6:139.

Sayfa 3/3 İlkİlk 123

Benzer Konular

  1. İbadetlerin hikmetleri
    By Konyevi Nisa in forum Dinimiz ve diğer dinler
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 13.10.08, 10:04
  2. Musibetlerin günahlara keffaret olduğu söyleniyor
    By Konyevi Nisa in forum Muhtelif
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 29.08.08, 14:21
  3. Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 29.08.08, 13:47
  4. Hastalığın hikmetleri
    By BuRaK in forum Bediüzzaman, Çalışmaları
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 21.08.08, 00:24
  5. Namazın hikmetleri
    By Hakikatbin in forum Namaz ve Abdest
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 05.07.08, 21:35

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •