Sayfa 1/2 12 SonSon
14 sonuçtan 1 ile 10 arası

Konu: Feveran

    Share
  1. #1
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Feveran

    TAKDİM

    Son asrın gizli ifsad cereyanına karşı, Bediüzzaman Hazretlerinin ehemmiyetli ve her zaman için ölçü olan ikazlarından bazılarını, iman ve İslâmın izzet ve haysiyetini muhafaza eden kahraman ecdadımızın torunları olan milletimize arz ederiz.

    Ehl-i bid’anın çok çirkin bir taarruzları sebebiyle çok şiddetli beyanatta bulunan Bediüzzaman Hazretleri istikbalde gelecek kahraman neslin zamanımızdaki hamiyet-i diniyede gayretsiz müslümanlarına edecekleri nefreti hatırlatarak, gayretsizliği terketmeleri için diyor ki:

    İstikbalde gelecek nefret ve tahkirden sakınmak için, şu mahrem zeyil yazılmıştır. Yani "Tuh o asrın gayretsiz adamlarına!" denildiği zaman, yüzümüze tükürükleri gelmemek için veyahud silmek için yazılmıştır.

    Avrupa'nın insaniyetperver[1] maskesi altında vahşi reislerinin[2] sağır kulakları çınlasın!.. Ve bu vicdansız gaddarları bize musallat eden[3] o insafsız zalimlerin görmeyen gözlerine sokulsun! Ve bu asırda, yüzbin cihette "Yaşasın Cehennem" dedirten mimsiz medeniyetperestlerin[4] başlarına vurulmak için yazılmış bir arzuhaldir.


    İBADET VE VİCDAN HÜRRİYETLERİNE YAPILAN TECAVÜZLER

    [5] ayet meali

    Bu yakınlarda ehl-i ilhadın[6] perde altında tecavüzleri gayet çirkin bir suret aldığından; çok bîçare ehl-i imana ettikleri zalimane ve dinsizcesine tecavüz nev'inden;[7] bana, hususî ve gayr-ı resmî, kendim tamir ettiğim bir mabedimde,[8] hususî bir-iki kardeşimle hususî ibadetimde, gizli ezan ve kametimize müdahale edildi. "Ne için Arabca kamet ediyorsunuz ve gizli ezan okuyorsunuz?" denildi. Sükûtta sabrım tükendi. Kabil-i hitab olmayan öyle vicdansız alçaklara değil; belki milletin mukadderatıyla, keyfî istibdad ile oynayan firavun-meşreb[9] komitenin başlarına derim ki: Ey ehl-i bid'a ve ilhad!..[10] Altı sualime cevab isterim.

    Birincisi: Dünyada hükûmet süren, hükmeden her kavmin, hattâ insan eti yiyen yamyamların, hattâ vahşi canavar bir çete reisinin bir usûlü var, bir düstur[11] ile hükmeder. Siz hangi usûlle bu acib tecavüzü yapıyorsunuz? Kanununuzu ibraz[12] ediniz! Yoksa bazı alçak memurların keyiflerini, kanun mu kabul ediyorsunuz? Çünki böyle hususî ibadatta kanun yapılmaz ve kanun olamaz!

    İkincisi: Nev'-i beşerde, hususan bu asr-ı hürriyette ve bilhassa medeniyet dairesinde hemen umumiyetle hüküm-ferma[13] "hürriyet-i vicdan" düsturunu kırmak ve istihfaf[14] etmek ve dolayısıyla nev'-i beşeri istihkar[15] etmek ve itirazını hiçe saymak kadar cür'etinizle, hangi kuvvete dayanıyorsunuz? Hangi kuvvetiniz var ki, siz kendinize "lâdinî"[16] ismi vermekle, ne dine ne dinsizliğe ilişmemeyi ilân ettiğiniz halde; dinsizliği mutaassıbane[17] kendine bir din ittihaz[18] etmek tarzında, dine ve ehl-i dine böyle tecavüz, elbette saklı kalmayacak! Sizden sorulacak!.. Ne cevab vereceksiniz? Yirmi hükûmetin en küçüğünün itirazına karşı dayanamadığınız halde, nasıl yirmi hükûmetin birden itirazını hiçe sayar gibi, hürriyet-i vicdaniyeyi cebrî bir surette bozmağa çalışıyorsunuz......» diyerek devam eden hitabesinin son bölümündede şöyle der:

    «Altıncısı: Madem sizlerle, itikadınızca ve bana edilen muameleye nazaran, küllî bir muhalefetimiz[19] var. Siz dininizi ve âhiretinizi, dünyanız uğrunda feda ediyorsunuz. Elbette mabeynimizde[20] -tahmininizce- bulunan muhalefet sırrıyla, biz dahi hilafınıza olarak; dünyamızı, dinimiz uğrunda ve âhiretimize her vakit feda etmeye hazırız. Sizin zalimane ve vahşiyane hükmünüz altında bir-iki sene zelilane geçecek hayatımızı, kudsî bir şehadeti kazanmak için feda etmek; bize âb-ı kevser[21] hükmüne geçer. Fakat Kur'an-ı Hakîm'in feyzine ve işaratına istinaden, sizi titretmek için, size kat'î haber veriyorum ki:

    Beni öldürdükten sonra yaşayamayacaksınız! Kahhar[22] bir el ile, cennetiniz ve mahbubunuz olan dünyadan tardedilip ebedî zulümata çabuk atılacaksınız! Arkamdan, pek çabuk sizin Nemrudlaşmış reisleriniz gebertilecek, yanıma gönderilecek. Ben de huzur-u İlahîde yakalarını tutacağım. Adalet-i İlahiye, onları esfel-i safilîne atmakla intikamımı alacağım! Ey din ve âhiretini dünyaya satan bedbahtlar! Yaşamanızı isterseniz, bana ilişmeyiniz! İlişseniz, intikamım muzaaf[23] bir surette sizden alınacağını biliniz, titreyiniz! Ben rahmet-i İlahîden ümid ederim ki: Mevtim, hayatımdan ziyade dine hizmet edecek ve ölümüm başınızda bomba gibi patlayıp başınızı dağıtacak! Cesaretiniz varsa ilişiniz! Yapacağınız varsa, göreceğiniz de var! Ben bütün tehdidatınıza karşı, bütün kuvvetimle bu âyeti okuyorum: [24] (Mektubat sh: 429)


  2. #2
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Feveran

    AZGIN DİN DÜŞMANLARINA MÜ’MİNİN TAVRI

    Azgın din düşmanlarının en dehşetli azgınlıklarına karşı, yukarıda zikredilen (Âl-i İmran Suresi: 3: 173 ve 174) ayetlerindeki derslere ittibaen onların korkutmaları karşısında Allah’a tevekkül edip hakikatları ilân ve neşretmenin lüzumu ve Hz. Bediüzzamanın mezkür sert beyanatı hakkında Albay Hulûsi Ağabeyin Hazreti Üstad’a yazdığı mektubu, azgınlara karşı hakikatları ketm etmemenin açık delilidir. Mektub aynen şöyledir:

    «Yirmidokuzuncu Mektub'un Yedinci Kısmı'ndan bir suret Abdülmecid Efendi kardeşimize göndermiştim. Cevabında ezcümle diyor ki: "Seyda'nın bint-ül fikri o güzel kıza, Hulusi ile Abdülmecid'den maada her kim bakarsa caiz değildir. Mahrem olanlar da, bu hususta nâmahremdir. Bu gibi kızların dışarıya çıkmaları, hiç bir menfaat temin etmediğini ve bilakis büyük bir mazarratı intac edeceği ihtimali kavlini Seyda'ya yazsan iyi olur. Eski Said'in hiddeti, yenisinde de vardır. Halbuki Yeni Said, insan oğullarıyla izaa-i vakt[25] etmemeli. Meslek ve meşrebi öyle iktiza[26] ediyor. Her ne ise... Cenab-ı Hak hâfız-ı hakikîdir."

    Bendeniz de kısaca şu mealde cevab vermiştim:

    Bu mütalaa bizler için doğrudur. Fakat dünyaya arkasını çeviren ve manevî vazife-i memuresini îfa[27] ederken insanlarla -Nurlarla alâkadar olanları vasıtasıyla- meşgul olan Üstad Hazretleri için bu fikri muvafık bulmuyorum. Çünki o zâtı bu emr-i azîmde istihdam eden, elbette muhafaza buyurur. Bana öyle kat'î kanaat gelmiş ki, eğer bizler Nurlarla alâkamızı kesersek, Üstad Hazretleri bize arkasını çevirir.

    Aziz kardeşimizin endişesi, zahire bakılırsa haklı ve çok samimîdir. Fakat zâten cemaatı çok mahdud olan Nurlarla alâkadar zevatın, bu hakaikten mahrum edilmelerini ve bu kudsî eserin tamamen hapsedilmelerini lâyık görmüyor ve esasa mugayir[28] buluyorum. Nâsırımız, hâmimiz, muînimiz, hâfızımız Allah'tır. Bütün desaisi[29] bertaraf ederek, muhterem üstadın vazife-i kudsiyesine safi niyet, samimî his ve ciddî şevk ile yardım etmekte olan kardeşlerime selâm ve muvaffakıyetlerine dua eder, dualarını rica ederim.» (Barla Lâhikası sh:120)

    Yine aynı o azgın gizli cereyanın mahiyetini açıklayarak milleti ikaz eden Bediüzzaman Hz. Kur’andan aldığı ilmî ve manevî kuvvetini ifade ederken de diyor ki:

    «Eğer korkunuz mesleğimden ve Kur'ana ait dellâllığımdan[30] ve kuvve-i maneviye-i imaniyeden ise; ellibin nefer değil, yanlışsınız! Meslek itibariyle elli milyon kuvvetindeyim, haberiniz olsun! Çünki Kur'an-ı Hakîm'in kuvvetiyle sizin dinsizleriniz dâhil olduğu halde, bütün Avrupa'ya meydan okuyorum. Bütün neşrettiğim envâr-ı imaniye ile onların fünun-u müsbete ve tabiat dedikleri[31] muhkem kal'alarını zîr ü zeber[32] etmişim. Onların en büyük dinsiz feylesoflarını, hayvandan aşağı düşürmüşüm. Dinsizleriniz dahi içinde bulunan bütün Avrupa toplansa, Allah'ın tevfikiyle beni o mesleğimin bir mes'elesinden geri çeviremezler; inşâallah mağlub edemezler!..

    Madem böyledir, ben sizin dünyanıza karışmıyorum, siz de benim âhiretime karışmayınız! Karışsanız da beyhudedir.

    Takdir-i Hudâ, kuvvet-i bâzu[33] ile dönmez

    Bir şem'a[34] ki, Mevlâ yaka, üflemekle sönmez.

    Benim hakkımda, müstesna bir surette, pek ziyade ehl-i dünya tevehhüm edip, âdeta korkuyorlar. Bende bulunmayan ve bulunsa dahi siyasî bir kusur teşkil etmeyen ve ittihama medar olmayan şeyhlik, büyüklük, hanedan, aşiret sahibi, nüfuzlu, etbaı çok, hemşehrileriyle görüşmek, dünya ahvaliyle alâkadar olmak, hattâ siyasete girmek, hattâ muhalif olmak gibi bende bulunmayan emirleri tahayyül[35] ederek evhama düşmüşler. Hattâ hapiste ve hariçteki, yani kendilerince kabil-i afv[36] olmayanların dahi aflarını müzakere ettikleri sırada, beni âdeta herşeyden men'ettiler. Fena ve fâni bir adamın, güzel ve bâki şöyle bir sözü var:

    Zulmün topu var, güllesi var, kal'ası varsa;

    Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır.

    Ben de derim:

    Ehl-i dünyanın hükmü var, şevketi var, kuvveti varsa;

    Kur'anın feyziyle, hâdiminde de:

    Şaşırmaz ilmi, susmaz sözü vardır;

    Yanılmaz kalbi, sönmez nuru vardır.»

    (Mektubat sh: 72)


  3. #3
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Feveran

    ZALİM İNSANLARA KARŞI HAREKET TARZI

    «Madem hakikat budur. Hem madem bir zalim ve vicdansız bir adam, birisini yere atıp ayağıyla onun başını kat'î ezecek bir surette davransa, o yerdeki adam eğer o vahşi zalimin ayağını öpse; o zillet vasıtasıyla kalbi başından evvel ezilir, ruhu cesedinden evvel ölür. Hem başı gider, hem izzet ve haysiyeti mahvolur. Hem o canavar vicdansız zalime karşı za'f göstermekle, kendisini ezdirmeye teşci'[37] eder. Eğer ayağı altındaki mazlum adam, o zalimin yüzüne tükürse; kalbini ve ruhunu kurtarır, cesedi bir şehid-i mazlum olur. Evet tükürün zalimlerin hayâsız yüzlerine!..

    Bir zaman İngiliz Devleti, İstanbul Boğazı'nın toplarını tahrib ve İstanbul'u istilâ ettiği hengâmda; o devletin en büyük daire-i diniyesi olan Anglikan Kilisesi'nin başpapazı tarafından Meşihat-ı İslâmiyeden dinî altı sual soruldu. Ben de o zaman Dâr-ül Hikmet-il İslâmiye'nin âzası idim. Bana dediler: "Bir cevab ver." Onlar altı suallerine, altı yüz kelime ile cevab istiyorlar. Ben dedim: "Altıyüz kelime ile değil, altı kelime ile de değil, hattâ bir kelime ile dahi değil; belki bir tükürük ile cevab veriyorum! Çünki o devlet, işte görüyorsunuz; ayağını boğazımıza bastığı dakikada, onun papazı mağrurane üstümüzde sual sormasına karşı, yüzüne tükürmek lâzım geliyor. Tükürün o ehl-i zulmün o merhametsiz yüzüne!.." demiştim. Şimdi diyorum:

    Ey kardeşlerim! İngiliz gibi cebbar bir hükûmetin istilâ ettiği bir zamanda, bu tarzda matbaa lisanıyla onlara mukabele etmek, tehlike yüzde yüz iken, hıfz-ı Kur'anî bana kâfi geldiği halde; size de, yüzde bir ihtimal ile, ehemmiyetsiz zalimlerin elinden gelen zararlara karşı, elbette yüz derece daha kâfidir.

    Hem ey kardeşlerim! Çoğunuz askerlik etmişsiniz. Etmeyenler de elbette işitmişlerdir. İşitmeyenler de benden işitsinler ki: "En ziyade yaralananlar, siperini bırakıp kaçanlardır. En az yara alanlar, siperinde sebat edenlerdir!."

    mana-yı işarîsiyle gösteriyor ki: "Firar edenler, kaçmalarıyla ölümü daha ziyade karşılıyorlar!» (Mektubat sh: 416)

    Hem yine Bediüzzaman Hazretleri Hak ve hakikat karşısında mağlub düşen ehl-i garazın bahaneler uydurarak aldatıcı maskeler arkasından tecavüz ederek maksadlarına varmak istediklerini anlatırken de şu hususlara dikkat çeker:

    «Ey efendiler! Bilirim ki, hak noktasında mağlub olduğunuz zaman, kuvvete müracaat edersiniz. Kuvvet hakta olduğu, hak kuvvette olmadığı sırrıyla; dünyayı başıma ateş yapsanız, hakikat-ı Kur'aniyeye feda olan bu baş size eğilmeyecektir. Hem size bunu da haber veriyorum ki: Değil sizler gibi mahdud,[38] manen millet nazarında menfur[39] bir kısım adamlar, belki binler sizler gibi bana maddî düşmanlık etseler, ehemmiyet vermeyeceğim ve bir kısım muzır hayvanattan fazla kıymet vermeyeceğim. Çünki bana karşı ne yapacaksınız? Yapacağınız iş, ya hayatıma hâtime[40] çekmekle veya hizmetimi bozmak suretiyle olur. Bu iki şeyden başka dünyada alâkam yok. Hayatın başına gelen ecel ise, şuhud derecesinde kat'î iman etmişim ki; tegayyür[41] etmiyor, mukadderdir. Madem böyledir; Hak yolunda şehadet ile ölsem, çekinmek değil, iştiyak[42] ile bekliyorum. Bahusus ben ihtiyar oldum, bir seneden fazla yaşamayı zor düşünüyorum. Zahirî bir sene ömrü, şehadet vasıtasıyla kazanılan hadsiz bir ömr-ü bâkiye tebdil etmek; benim gibilerin en âlî bir maksadı,[43] bir gayesi olur. Amma hizmet ise, felillahilhamd hizmet-i Kur'aniye ve imaniyede Cenab-ı Hak rahmetiyle öyle kardeşleri bana vermiş ki; vefatım ile, o hizmet bir merkezde yapıldığına bedel, çok merkezlerde yapılacak. Benim dilim ölüm ile susturulsa; pek çok kuvvetli diller benim dilime bedel konuşacaklar, o hizmeti idame ederler. Hattâ diyebiliriMektubat sh: Nasılki bir tane tohum toprak altına girip ölmesiyle bir sünbül hayatını netice verir; bir taneye bedel, yüz tane vazife başına geçer. Öyle de; mevtim, hayatımdan fazla o hizmete vasıta olur ümidini besliyorum!..» (Mektubat sh: 424)

    «Madem hakikat budur, biz de bütün kuvvetimizle deriz: Ey dinini dünyaya satan ve küfr-ü mutlaka[44] düşen bedbahtlar! Elinizden ne gelirse yapınız. Dünyanız başınızı yesin ve yiyecek! Yüzer milyon kahraman başlar feda oldukları bir kudsî hakikata, başımız dahi feda olsun! Her ceza ve i'damınıza hazırız! Hapsin harici bu vaziyette, yüz derece dâhilinden daha fenadır. Bize karşı gelen böyle bir istibdad-ı mutlak altında hiçbir hürriyet -ne hürriyet-i ilmiye,[45] ne hürriyet-i vicdan, ne hürriyet-i diniye- olmamasından, ehl-i namus[46] ve diyanet ve tarafdar-ı hürriyet[47] olanlara ya ölmek veya hapse girmekten başka bir çare kalmaz.

    Biz de [48] “inna lillahi ve inna ileyhi raciun” diyerek Rabbimize dayanıyoruz.

    Mevkuf Said Nursî (Şualar sh:280)»



    «Ey beni bu belaya sevkedip, bu hadiseyi icad eden mülhid zâlimler!. Madem ve her halde mânen ve maddeten beni idam etmeye niyet etmiştiniz, neden umum mazlumların ve biçarelerin hukuklarını muhafaza eden adliyenin çok ehemmiyetli haysiyetini rahnedar edecek entrikalarla, dolablarla, Adliyenin eliyle yürüdünüz? Doğrudan doğruya karşımda merdane çıkıp, "Senin vücudunu bu dünyada istemiyoruz" demeli idiniz.» (Tarihçe-i Hayat sh:256)

    «Aziz kardeşlerimiz, yüzlerce ulemânın susturulduğu ve dînî neşriyatın yaptırılmadığı ve Kur'anın hakikatlarını beyan ve tebliğ etmeye dinen muvazzaf[49] oldukları halde cebren[50] yaptırılmadığı ve din adamlarının imha edilmesi gibi dehşetli ve tarihin görmediği bir hengâmda, Kur'an ve îman ve İslâmiyeti yıkmak plânlarının tatbik edildiği en müthiş bir devirde ve küfr-ü mutlakın ve dinsizliğin en azgın bir zamanında Bediüzzaman Said Nursî, Kur'an ve îman ve İslâmiyetin fedakâr ve pervasız bir müdafii ve muhafızı olarak cihad-ı diniye meydanında yegâne şahıs olarak görülmüştür. Evet, Bediüzzaman; devletlere, milletlere mukabil, değil yalnız bir yerdeki Firavunlara, bütün Avrupa dinsizliğine karşı tek başiyle meydan okumuş ve okuyor. Ve Kur'an hakikatlarını eşedd-i zulüm[51] ve istibdad-ı mutlak[52] içerisinde neşrediyor.. "Vazifemiz çalışmaktır. Bizi galip etmek, mağlûp etmek, muvaffak etmek ve Nurları kabul ettirmek Cenab-ı Hakka aittir. Biz, vazife-i İlâhiyeye karışmayız." demiş ve tarihte misline rastlanmıyan zulüm ve işkenceler içerisinde çok zâlimâne muameleler görmüş ve kapısında jandarma ve polis bekletilmek suretiyle Cuma Namazına dahi gitmekden men edilmiş; ve bütün bu tarihi faciaları kapatmak ve kimseye işittirmemek için de sıkı bir takyidat[53] altına alınmıştır.» (Tarihçe-i Hayat sh :693)

    «İdam için sevkedildiği Divan-ı Harb-i Örfî'de: "Sen de mürtecisin" ittihamına karşı: "Eğer Meşrutiyet[54] bir fırkanın istibdadından ibaret ise, bütün ins ve cin şâhid olsun ki ben mürteciyim. Bin ruhum da olsa, Kur'ânın bir tek meselesine hepsini feda etmeye hazırım." diyen ve beraetinden sonra da, teşekkür etmeyerek, Bayezit meydanındaki kalabalıkta: "Yaşasın zalimler için Cehennem... Yaşasın zalimler için Cehennem" diye bağırarak ilerleyen ve imha plâniyle verildiği mahkemelerde yirmidört sene evvel: "Ey mülhidler! Ey zındıklar! Said, ellibin nefer kuvvetinde demişsiniz... Yanlışsınız... Kur'ana ve imana hizmetim cihetiyle ellibin değil, elli milyon kuvvetindeyim!... Titreyiniz! Haddiniz varsa ilişiniz!...", "Benim ölümüm sizin başınızda bomba gibi patlayıp, başınızı dağıtacaktır. Toprağa atılan bir tohumun yüzer sünbüller vermesi gibi, bir Said yerine yüzler Said size o yüksek hakikatı haykıracaktır." Ve onbeş sene evvel: "Saçlarım adedince başlarım bulunsa, her gün biri kesilse, bu hizmet-i imaniyeden çekilmem." Ve: "Dünyayı başıma ateş yapsanız, hakikat-ı Kur'âniyeye feda olan bu başı zındıkaya eğmem" diyen ve elli sene evvel Âlem-i İslâmı sömüren, sömürgeci cebbar ve zalim bir İmparatorluğa karşı: "Tükürün o zalimlerin hayâsız yüzüne" diye matbuat lisaniyle cevap veren ve Büyük Millet Meclisinde, Reise: "Kâinatta en yüksek hakikat imandır. İmandan sonra namazdır. Namaz kılmayan haindir. Hainin hükmü merduttur.[55] Cenab-ı Hak, Kur'ân-ı Kerîminde, yüz yerde edasını emrettiği namazdan daha büyük bir hakikat olsa idi, imandan sonra onu emrederdi" diyen ve yazdığı bir beyannameden sonra Mecliste cemaatle namaz kılınmasına başlanan ve Birinci Cihan Harbinde Gönüllü Alay Kumandanı olarak esir düştüğü Rusya'da Moskof Çarlığına karşı izzet-i İslâmiyeyi muhafaza edip, kurşuna dizileceği hengâmda: "Âhirete gitmek için bana bir pasaport lâzımdı" diye ölümü istihkar[56] eden böyle bir kahraman-ı İslâm Üstadımız Bediüzzaman'ın eserlerini okumak nimet-i uzmasına mukabil canımızı da feda etsek, ömrümüzü de Ona vakfetsek, zulümden zulüme de sürüklensek, ömrümüzün nihayetine kadar şükran secdesinden de kalkmasak bize yine ucuzdur...» (Tarihçe-i Hayat sh: 701)


  4. #4
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Feveran

    DİN DÜŞMANLARININ DÜNYEVİ AKİBETİ

    Azgınların tecavüzatına maruz kalan mazlumların galeyana gelen hissiyatları, harikulade şecaata inkılab ederek zalimleri helâk etmelerinin fıtrî bir kanun olduğunu beyan eden Bediüzzaman Hz. şu veciz ifadeleri kullanır:

    «Korkaklıkta darb-ı mesel hükmünde olan tavuk, çocukları yanında iken şefkat-i cinsiyesiyle camuşa saldırır. İşte dehşetli bir cesaret.

    Hem darb-ı mesel olmuş, keçi, kurttan havfı,[57] (ızdırar[58]) vaktinde mukavemete[59] inkılab eder, boynuzuyla kurdun karnını deldiği vaki'dir. İşte hârika bir şecaat.[60]

    Fıtrî meyelan,[61] mukavemetsûzdur.[62] Bir avuç su, kalın bir demir gülle içinde atılsa, kışta soğuğa bırakılsa, meyl-i inbisat[63] demiri parçalar.

    Evet şefkatli tavuk cesareti, hamiyetli keçi ızdırarî şecaatı gibi fıtrî bir heyecan, demir güllede su gibi zulmün bürudetli husumet-i kâfiranesine[64] maruz kaldıkça herşeyi parçalar. (Rus mojikleri buna şahiddir.)

    Bununla beraber imanın mahiyetindeki hârikulâde şehamet,[65] izzet-i İslâmiyenin tabiatındaki âlempesend şecaat,[66] uhuvvet-i İslâmiyenin intibahıyla[67] her vakit mu'cizeleri gösterebilir.

    Bir gün olur elbette doğar şems-i hakikat

    Hiç böyle müebbed mi kalır zulmet-i âlem.» (Sünühat Tuluat İşarat sh:54)

    Mevzu ile ilgili birkaç vecize:

    «Zulüm, başına adalet külâhını geçirmiş; hıyanet, hamiyet libasını giymiş; cihada bagy[68] ismi takılmış, esarete hürriyet namı verilmiş. Ezdad,[69] suretlerini mübadele[70] etmişler.

    Menfaat üzerine dönen siyaset, canavardır.

    Aç canavara karşı tahabbüb;[71] merhametini değil, iştihasını açar. Hem de diş ve tırnağının kirasını da ister.

    Zaman gösterdi ki: Cennet ucuz değil, Cehennem dahi lüzumsuz değil.» (Mektubat sh:471)

    «Tarîk-ı gayr-ı meşru[72] ile bir maksadı takib eden, galiben maksudunun zıddıyla ceza görür, Avrupa muhabbeti gibi gayr-ı meşru muhabbetin akibetinin mükâfatı, mahbubun gaddarane[73] adavetidir.[74]

    Çaresi bulunan şeyde acze, çaresi bulunmayan şeyde ceza'a[75] iltica etmemek gerektir.

    Hayatın yarası iltiyam[76] bulur. İzzet-i İslâmiyenin ve namusun ve izzet-i milliyenin yaraları pek derindir.

    İnsanları canlandıran emeldir; öldüren ye'stir.

    Eskiden beri i'la-yı kelimetullah[77] ve beka-yı istiklaliyet-i İslâm[78] için farz-ı kifaye-i cihadı deruhde ile kendini, yek-vücud olan âlem-i İslâm'a fedaya vazifedar ve hilafete bayrakdar görmüş olan bu devlet-i İslâmiyenin felâketi; âlem-i İslâmın saadet ve hürriyet-i müstakbelesiyle[79] telafi edilecektir. Zira şu musibet, maye-i hayatımız[80] olan uhuvvet-i İslâmiyenin[81] inkişafını hârikulâde ta'cil etti.» (Mektubat sh: 472)


  5. #5
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Feveran

    BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİNİN ÖRNEK ALINMASI GEREKEN HAMİYYET VE ŞECAATİ

    «"Harb-i Umumî" de mağlûbiyetimizden dolayı fazla müteessir olduğunuzu görüyoruz diyenlere cevaben:

    – Ben kendi elemlerime tahammül ettim; fakat, ehl-i İslâmın eleminden gelen teellümat[82] beni ezdi. Âlem-i İslâma indirilen darbelerin en evvel kalbime indiğini hissediyorum. Onun için bu kadar ezildim. Fakat bir ışık görüyorum ki, o elemlerimi unutturacak inşâallah diyerek tebessüm eylerdi.

    İstanbul'da, en büyük ve en ehemmiyetli ve te'sirli hizmet-i vataniye ve milliyesinden birisi de "Hutuvât-ı Sitte" adlı eseriyle gaddar zalimlerin yüzlerine tükürüp, izzet-i diniyeyi ve şeref-i İslâmiyeyi muhafaza etmesidir. İstanbul'un yabancılar tarafından işgali sıralarında, İngiliz Anglikan Kilisesinin, Meşihat-i İslâmiyeden sorduğu altı sualine, altı tükrük mânasında verdiği mâkul ve sert cevabları, onun derece-i cesaret ve kemalât ve şecaatını fiilen göstermektedir. "Hutuvat-ı Sitte" yi neşrettiği zaman, Çanakkale'de muharebe oluyordu. İstanbul'un işgalini müteakib İngiliz Baş Kumandanına bu eser gösterilir ve Bediüzzamanın bütün kuvvetiyle aleyhte bulunduğu kendisine ihbar edilir. O cebbar kumandan, idam karariyle vücudunu ortadan kaldırmak istedi ise de; fakat kendisine, Bediüzzaman idam edilirse, bütün Şarkî Anadolu, İngilize ebediyen adavet edeceği ve aşiretler her ne pahasına olursa olsun isyan edecekleri söylenmesi üzerine bir şey yapamaz.

    İstanbul'da, İngilizler desiseleriyle Şeyh-ül-İslâmı ve diğer bazı ulemayı lehlerine çevirmeğe çalışmalarına mukabil, Bediüzzaman, "Hutuvat-ı Sitte" adlı eseri ve İstanbul'daki faaliyeti ile; İngiliz'in Âlem-i İslâm ve Türkler aleyhindeki müstemlekecilik[83] siyasetini ve entrikalarını, tarihî düşmanlığını etrafa neşrederek, Anadoludaki Millî Kurtuluş Hareketini desteklemiş, bu hususta en büyük âmillerden birisi olmuştu.» (Tarihçe-i Hayat sh :137)


  6. #6
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Feveran

    AHİRZAMANIN DEHŞETLİ TAHRİBATI VE FİTNELERİ DECCAL VE DECCALİYETİN İFSADATINDAN DOĞUYOR

    «Evvelâ: Bid'akâr[84] bazı hocaların telkinatıyla iddianamede, İslâm Deccalı ve müteaddid birkaç deccalın gelmesini kabul etmiyor gibi Beşinci Şua'ın bir mes'elesine itiraz etmişler. Buna cevaben gayet parlak kat'î bir mu'cize-i Nebeviyeyi (A.S.M.) gösteren bu hadîs-i sahihte:

    |¬±W«2ö¬f_7¬:ö]¬4ö_^«4«Ÿ¬F_7!ö«Ä!«i«#ö_w«7

    ¬Ä@Å%ÅG7!ö]«7¬!ö_«Z_W¬±V«K_<ö|ÅB«&ö¬‰@ÅA« Q_7!ö|¬"«!ö¬x_X¬.ö

    Yani: "Benim amcam, pederimin kardeşi Abbas'ın veledinde Hilafet-i İslâmiye devam edecek. Tâ Deccal'a, o hilafeti yani saltanat-ı hilafet Deccal'ın muhrib eline geçecek." Yani, uzun zaman beşyüz sene kadar hilafet-i Abbasiye vücuda gelecek, devam edecek. Sonra Cengiz, Hülâgu denilen üç deccaldan birisi o saltanat-ı hilafeti mahvedecek; deccalane, İslâm içinde hükûmet sürecek. Demek İslâm içinde müteaddid hadîslerde üç deccal geleceğine zahir bir delildir. Bu hadîsteki ihbar-ı gaybî, kat'î iki mu'cizedir:

    Biri; hilafet-i Abbasiye vücuda gelecek, beşyüz sene devam edecek.

    İkincisi de, sonunda en zalim ve tahribci Cengiz ve Hülâgu namındaki bir deccal eliyle inkıraz[85] bulacak. Acaba kütüb-ü hadîsiyede[86] Kur'ana, şeair-i İslâm'a ait hattâ cüz'î şeyleri de haber veren Sahib-i Şeriat, hiç mümkün müdür ki bu zamanımızdaki pek acib hâdisattan haber vermesin? Hem hiç mümkün müdür ki, bu acib hâdisatta Kur'ana sebatkârane -geniş bir sahada, en acib bir zamanda, en ağır şerait altında- hizmet eden ve o hizmetin semerelerini dost ve düşmanları tasdik eden Risale-i Nur şakirdlerine işaretleri bulunmasın. Said Nursî» (Şualar sh:506)

    «Rivayetlerde Hazret-i İsa Aleyhisselâm'a "Mesih" namı verildiği gibi her iki Deccal'a dahi "Mesih" namı verilmiş ve bütün rivayetlerde

    [87] denilmiş. Bunun hikmeti ve tevili nedir?

    Elcevab: Allahu a'lem bunun hikmeti şudur ki: Nasılki emr-i İlahî ile İsa Aleyhisselâm, şeriat-ı Museviyede[88] bir kısım ağır tekâlifi[89] kaldırıp şarab gibi bazı müştehiyatı[90] helâl etmiş. Aynen öyle de; Büyük Deccal, şeytanın iğvası[91] ve hükmü ile şeriat-ı İseviyenin[92] ahkâmını kaldırıp Hristiyanların hayat-ı içtimaiyelerini idare eden rabıtaları bozarak, anarşistliğe ve Ye'cüc ve Me'cüc'e zemin hazır eder. Ve İslâm Deccalı olan Süfyan dahi, şeriat-ı Muhammediyenin (A.S.M.) ebedî bir kısım ahkâmını nefis ve şeytanın desiseleri[93] ile kaldırmağa çalışarak hayat-ı beşeriyenin maddî ve manevî rabıtalarını[94] bozarak, serkeş ve sarhoş ve sersem nefisleri başıboş bırakarak, hürmet ve merhamet gibi nurani zincirleri çözer; hevesat-ı müteaffine[95] bataklığında, birbirine saldırmak için cebrî bir serbestiyet[96] ve ayn-ı istibdad[97] bir hürriyet vermek ile dehşetli bir anarşistliğe meydan açar ki, o vakit o insanlar gayet şiddetli bir istibdaddan[98] başka zabt altına alınamaz.» (Şualar sh:593)


  7. #7
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Feveran

    DİNİ KORUMAYI MEHDİYE BIRAKIP LAKAYDLIK GÖSTERMEK DOĞRU DEĞİLDİR

    S- Dine zarar olmasın, ne olursa olsun?

    C- İslâmiyet güneş gibidir, üflemekle sönmez. Gündüz gibidir, göz yummakla gece olmaz. Gözünü kapayan, yalnız kendine gece yapar. Hem de mağlub bîçare bir reise yahut müdahin[99] memurlara veyahut mantıksız bir kısım zabitlere itimad edilirse ve dinin himayesi onlara bırakılırsa mı daha iyidir, yoksa efkâr-ı âmme-i milletin arkasındaki hissiyat-ı İslâmiyenin madeni olan -herkesin kalbindeki şefkat-i imaniye olan- envâr-ı İlahînin lemaatının içtima'larından[100] ve hamiyet-i İslâmiyenin şerarat-ı neyyiranesinin imtizacından[101] hasıl olan amud-u nuranînin[102] ve o seyf-i elmasın[103] hamiyetine bırakılırsa mı daha iyidir, siz muhakeme ediniz.

    Evet şu amud-u nuranî (*), dinin himayetini, şehametinin başına, murakabenin gözüne, hamiyetinin omuzuna alacaktır. Görüyorsunuz ki, lemaat-ı müteferrika tele'lüe[104] başlamış. Yavaş yavaş incizab ile imtizac edecektir. Fenn-i hikmette takarrur etmiştir ki: Hiss-i dinî, lâsiyyema (bâhusus) din-i hakk-ı fıtrînin sözü daha nafiz, hükmü daha âlî, tesiri daha şediddir.

    Elhasıl: Başkasına itimad etmeyen, nefsiyle teşebbüs eder. Size bir misal söyleyeceğiMektubat sh: Siz göçersiniz. Göçerin malı koyundur; o işi bilirsiniz. Şimdi her biriniz, bazı koyunları bir çobanın uhdesine[105] vermişsiniz. Halbuki çoban tenbel ve muavini kayıtsız, köpekleri değersizdir. Tamamıyla ona itimad etseniz, rahatla evlerinizde yatsanız, bîçare koyunları müstebid kurtlar ve hırsızlar ve belalar içinde bıraksanız daha mı iyidir; yoksa onun adem-i kifayetini[106] bilmekle nevm-i gafleti terkedip hanesinden her biri bir kahraman gibi koşsun, koyunların etrafında halka tutup bir çobana bedel bin muhafız olmakla hiçbir kurt ve hırsız cesaret etmesin daha mı iyidir? Acaba Mamhuran[107] hırsızlarını tövbekâr ve sofi eden şu sır değil midir? Evet ruhları ağlamak istedi, biri bahane oldu ağladılar.

    Evet, evet.. neam, neam.. sivrisinek tantanasını kesse, bal arısı demdemesini bozsa; sizin şevkiniz hiç bozulmasın, hiç teessüf etmeyiniz. Zira kâinatı nağamatıyla[108] raksa getiren hakaikın esrarını ihtizaza veren musika-i İlahiye hiç durmuyor. Mütemadiyen güm güm eder.

    Padişahların padişahı olan Sultan-ı Ezelî, Kur'an denilen musika-i İlahiyesi ile umum âlemi doldurarak kubbe-i âsumanda[109] şiddetli ses getirmekle, sadef-i kehf-misal olan ülema ve meşayih ve hutebanın dimağ, kalb ve femlerine vurarak, aks-i sadâsı onların lisanlarından çıkıp seyr ü seyelan ederek, çeşit çeşit sadâlarla dünyayı güm güm ile ihtizaza getiren o sadânın tecessüm ve intibaıyla; umum kütüb-ü İslâmiyeyi bir tanbur ve kanunun bir teli ve bir şeridi hükmüne getiren ve her bir tel, bir nev'iyle onu ilân eden o sadâ-yı semavî ve ruhanîyi kalbin kulağıyla işitmeyen veya dinlemeyen; acaba o sadâya nisbeten sivrisinek gibi bir emîrin demdemelerini ve karasinekler gibi bir hükûmetin adamlarının vızvızlarını işitecek midir?

    Elhasıl: İnkılab-ı siyasî cihetiyle dininden havf eden adamın dinde hissesi; beyt-ül ankebut[110] gibi zayıf düşmüş cehalettir, onu korkutur.. takliddir, onu telaşa düşürttürür. Zira itimad-ı nefsin fıkdanı[111] ve aczin vücudu cihetiyle, saadetini yalnız hükûmetin cebinden zannettiğinden; kalbini, aklını da hükûmetin kesesinden tahayyül eder, korkar.

    S- Bazı adam, dediğiniz gibi demiyor. Belki "Mehdi gelmek lâzımdır." der. Zira dünya şeyhuhet[112] itibariyle müşevveştir; İslâmiyet ağrazın[113] teneffüsü ile müzelziledir.

    C- Eğer Mehdi acele edip gelse; baş-göz üstüne, hemen gelmeli. Zira güzel bir zemin müheyya[114] ve mümehhed[115] oldu. Zannettiğiniz gibi çirkin değildir. Güzel çiçekler, baharda vücudpezir[116] olur. Rahmet-i İlahî şanındandır ki; şu milletin sefaleti, nihayetpezir[117] olsun. Bununla beraber kim dese "Zaman bütün berbad oldu", eskisine temayül gösterse; bilmediği halde İslâmiyetin muhalefetinden neş'et eden eski seyyiatı, bazı ecnebilerin zannı gibi İslâmiyete isnad etmektir.

    S- Efkârı teşviş[118] eden, hürriyet ve meşrutiyeti takdir etmeyen kimlerdir?

    C- (*)Cehalet ağanın, inad efendinin, garaz beyin, intikam paşanın, taklid hazretlerinin, mösyö gevezeliğin taht-ı riyasetlerinde,[119] insan milletinden menba'-ı saadetimiz olan meşvereti inciten bir cem'iyettir.

    Benî-beşerde ona intisab eden; bir dirhem zararını bin lira milletin menfaatına feda etmeyen.. hem de menfaatını ızrar-ı nâsta[120] gören.. hem de müvazenesiz, muhakemesiz mana veren.. hem de meyl-i intikam ve garaz-ı şahsîsini feda etmediği halde, mağrurane millete ruhunu feda etmek davasında bulunan.. hem de beylik veya tavaif-i mülûk[121] mukaddemesi olan muhtariyet veya istibdad-ı mutlak manasıyla bir cumhuriyet gibi gayr-ı makul fikirlerde bulunan.. hem de zulüm görmüş, kin bağlamış, hürriyet ve meşrutiyetin birinci ihsanı olan afv ve istiharat-ı umumiyeyi fikr-i intikamına yediremediğinden herkesin asabına dokundurmakla tâ heyecana gelip terbiye görmekle teşeffi[122] isteyenlerdir.» (Münazarat sh:9)


  8. #8
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Feveran

    AMERİKA’NIN AZGINLARA MÜDAHALESİ

    «Yalnız ehemmiyetli bir endişe ve bir teselli kalbime geliyor ki; bu geniş boğuşmaların neticesinde eski harb-i umumîden çıkan zarardan daha büyük bir zarar, medeniyetin istinadı, menbaı olan Avrupa'da deccalane bir vahşet doğurmasıdır. Bu endişeyi teselliye medar; Âlem-i İslâm'ın tam intibahıyla[123] ve Yeni Dünya'nın, Hristiyanlığın hakikî dinini düstur-u hareket ittihaz etmesiyle ve Âlem-i İslâmla ittifak etmesi ve İncil, Kur'ana ittihad edip tâbi' olması, o dehşetli gelecek iki cereyana karşı semavî bir muavenetle dayanıp inşâallah galebe eder.» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 58)


  9. #9
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Feveran

    KAHRAMANLAR KAFİLESİ


    BU ASRIN AZGINLARINA KARŞI «KAHRAMANLAR KAFİLESİ» ŞEKLİNDE GÖRÜNÜP EHL-İ DÜNYANIN NAZARLARINA KARŞI AŞAĞILIK DUYGUSUNA KAPILMAMAK DERSİNİ VEREN BEDİÜZZAMAN HZ. DİYOR Kİ. D‹YOR K‹;

    «Ben bu gece Eski Said'in izzetli damarıyla, ellerimiz kelepçeli beraber mahkemeye süngülü neferat ile sevkimizi düşündüm. Şiddetli bir hiddet geldi. Birden kalbe ihtar edildi ki: Hiddet değil, belki kemal-i iftiharla, şükür ve sevinçle bu vaziyeti karşılamak lâzımdır. Çünki zîşuur ve hadd ü hesaba gelmeyen melek ve ruhanîlerin ve insanlardan ehl-i hakikatın ve ashab-ı vicdanın ve iman-ı tahkikî sahiblerinin nazarlarında, hak ve hakikat ve Kur'an ve iman yolunda bu asra meydan okuyan bir kahramanlar kafilesi suretinde görünüyorlar. Bunların teveccühü ise rahmet-i İlahiyeyi ve kabul-ü Rabbaniyeyi gösteren bu yüksek takdir ve tahsinlerine karşı, mahdud[124] bir kısım serseri ve haylaz ve sefihlerin tahkirkârane nazarlarının hiçbir ehemmiyeti olamaz. Hattâ bir gün hastalık için araba ile gittiğim zaman, çok ağırlık hissettim. Ve sonra sizin gibi elim bağlı beraber gittiğim vakit, büyük bir inşirah[125] ve manevî bir ferah hissettim. Demek o hal, bu sırdan ileri gelmiş.» (Şualar sh: 321)

    Yine Bediüzzaman Hz. diyor:

    «İkinci Mertebe-i Nuriye-i Hasbiye: Fıtratımdaki hadsiz aczimle beraber, ihtiyarlık ve gurbet ve kimsesizlik ve tecridim içinde; ehl-i dünya desiseleriyle, casuslarıyla bana hücum ettikleri hengâmda kalbime dediMektubat sh: "Elleri bağlı, zaîf ve hasta bir tek adama ordular taarruz ediyor. Benim için bir nokta-i istinad yok mu?" diye

    _u[¬6«x_7!ö«v_Q¬9«:ö_yÁV7!ö@«X_A_ ,«& âyetine müracaat ettim. Bana o âyet bildirdi ki; intisab-ı imanî vesikasıyla Kadîr-i Mutlak öyle bir Sultan'a intisab edersin ki; zemin yüzünde her baharda dörtyüzbin milletten mürekkeb nebatat ve hayvanat ordularının bütün cihazatlarını kemal-i intizam ile vermekle beraber, başta insan olarak, hayvanatın muazzam ordusunun bütün erzaklarını, değil medenî insanların son zamanlarda keşfettikleri et ve şeker ve sair taamların hülâsaları gibi, belki yüz derece o medenî hülâsalardan daha mükemmel ve bütün taamların her nev'inden tohum ve çekirdek denilen Rahmanî hülâsalara koyup; ve o hülâsaları dahi, onların pişirmelerine ve inbisatlarına dair kaderî tarifeler içinde sarıp, muhafaza için küçük sandukçalara koyup, tevdi' eder. O sandukçaların icadı, "Kün" emrinde bulunan "kâf-nun" fabrikasından o kadar çabuk ve kolay ve çoklukla olur ki; Kur'an der: "Hâlık emreder, meydana gelir." Madem sen, intisab-ı imanî tezkeresiyle böyle bir nokta-i istinad bulabildiğinden, hadsiz bir kuvvete ve kudrete dayanabilirsin. Ben de âyetten bu dersimi aldıkça öyle bir kuvve-i maneviyeyi buldum ki; değil şimdiki düşmanlarıma, belki dünyaya meydan okuyabilir bir iktidar-ı imanî hissederek, bütün ruhumla beraber _u[¬6«x_7!ö«v_Q¬9«:ö_yÁV7!ö@«X_A_ ,«&ö dedim.» (Lem’alar sh: 254)


  10. #10
    BaRLa
    BaRLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    Standart Cevap: Feveran

    HAKİKÎ DİN ALİMİ HAKİKATI HİÇ KİMSEDEN ÇEKİNMEYEREK TEBLİĞ EDER

    «Müfessirin, Kur'anî ve Şer'î mes'eleleri beyan ederken, şu veya bu tazyik ve işkenceyi nazara almayan, herhangi bir tesir altında kalarak fetva vermeyen ve ölümü istihkar edip, dünyaya meydan okuyacak bir iman kuvvetiyle hakikatı pervasızca söyleyen İslâmî şecaat ve cesarete mâlik olan bir müfessir olması gerektir.» (Sözler sh: 751)


Sayfa 1/2 12 SonSon

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •